Hayatın Manası ve Girişimcilik

Hayatın Manası ve Girişimcilik

Uzun zamandır farklı Üniversitelerde gençlere yönelik “Hayatın Manası ve Girişimcilik” konusunda konferanslar veriyorum. Bu tür programların klasik derslerden farklı olması ve iş adamlarının tecrübelerinin yeni nesillere aktarmaları açısından çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Aldığım geri dönüşler de bu görüşümü destekler mahiyette. Gençlerin bu tür tecrübe paylaşımlarından hoşlandıklarını ve etkilendiklerini bu konferanslar vesilesiyle tespit ediyorum.

Sizi bilmem ama ben, farklı açılardan baksak bile temelde iki türlü öğrenme olduğuna inanıyorum. Bunlardan biri, insanın yaşayarak kendi tecrübesini edinmesi. Diğeri ise, başkalarının tecrübelerinden istifade etmesi. Birincisinin bedeli oldukça yüksek bir öğrenme şekli olmasından dolayı asla unutulmaz. Ama çok büyük sıkıntılara katlanmayı gerektirebilir ve acılar da verebilir. İkinci öğrenme tarzı ise, belki de bedelsiz olmaktadır ve çok daha kolaydır.

İnsanların büyük çoğunluğu başkalarının yaşadığı tecrübelerden ders almazlar ve herkesin yaşadığı sıkıntıları aynen yaşamadan da sonuca ulaşmazlar. Oysa aynı sebepler aynı sonuçları doğururlar. Birinci tür öğrenme şekli vazgeçilmez olmakla birlikte, bazen aptallık seviyesine çıkabiliyor maalesef. Özellikle biz tıp doktorlarının hastalara anlattığımız istatistiklerin birçok insan üzerinde genellikle tesiri olmaz. Çünkü onlar, ille de kendileri yaşayarak göreceklerdir, sigaranın, alkolün, düzensiz beslenmenin zararlarını. Özellikle bizim toplumda bu tür bir anlayış neden daha yaygındır bilemem. Mesela, bin bir tecrübe sonucu bizim güvenliğimiz için icat edilen emniyet kemerini takmadığı zaman arabası öten araç sahiplerinin kemer bağlama yerine bir uç yaptırdıklarını sizler de görmüşsünüzdür.

Elbette, bazı şeyler de yaşanmadan öğrenilmiyor. Birçok şeyi bizzat yaşayarak ve tecrübe ederek öğrenmek zorundayız. Fakat bu, aptalca da olmamalı, şu misalde olduğu gibi: Napolyon Bonabart, Waterloo Savaşında yenilmişti. Savaş bitiminde, yalnız başına kalır ve kaçarken arkasına düşman askerleri takılır. Yolu bir kasabaya düşer ve hemen bir esnafa sığınır. Kendisini tanıyan esnaf, O’nu saklar ve gelen askerleri başka tarafa yönlendirir. Düşman askerleri gidip kendi muhafızları gelince, Napolyon rahat bir nefes alarak ortaya çıkar. Tam adama teşekkür edecekken, esnaf sorar: “Efendim, ölüm korkusu nasıl bir duygu?” Bu söz üzerine Napolyon birden hiddetlenir ve “Bu ne cüret be adam? Bana nasıl böyle bir soru sorabilirsin?” diye bağırır ve arkasından hemen askerlerine döner ve emir verir:“ derhal bu adamı infaz edin”. Adam neye uğradığını bile anlayamadan elleri ve gözleri askerler tarafından bağlanır, duvarın dibine götürülür. Adam perişan ve kan ter içinde, bütün vücudu tir tir titremektedir. Tam ateş emri verilmesini beklerken, bir el aniden gözlerindeki bağı çözer. Bunu yapan Napolyon’dur ve O’na bakıp gülümserken “işte böyle bir duygu” der. Böylece anlatılmakla öğrenemeyeceği bir duyguyu bizzat yaşayarak öğrenmiş olmaktadır. Oysa aklıyla bu fikre ulaşabilmeliydi.

Konuyu pekiştirmek için bir başka hikâyeyi daha örnek verebiliriz bu konuda. Bir padişah, gemiyle seyahate çıkmaya karar verir. Gemiye avânesiyle biner. Fakat ekibinden bir genç, sahilden uzaklaştıktan sonra geminin güvertesinde bir köşeye sinmiş ve sürekli ağlayıp inlemeye başlar. Ve kim ne yaptıysa adamı susturamaz. Padişah iyice sinirlenmeye başlar ve “şu adamı birisi sustursun, yoksa…” diye bağırır. O sırada bir pir-i fanî gelip de “efendim müsaade ederseniz ben susturayım” der. Zaten sinirleri tepesinde olan padişah tabii ki hemen müsaade eder. Yaşlı adam yanına iki genç alır ve herkesin şaşkın bakışları altında ağlayan genç adamı yaka paça denize attırır. Adam dalgalarla boğuşmaya başlarken yaşlının yanındaki iki genç suya atlar ve adamı kurtarırlar. Ama hayret ki ne hayret… Adamdan hiçbir ses, soluk çıkmaz artık. Sanki biraz önce ortalığı velveleye veren adam gitmiş, yerine sessiz sedasız bir insan gelmiştir. Padişah sorar: “Bu işin sırrı nedir?” Yaşlı zat: “O önce selametin kıymetini bilmiyordu, şimdi yaşayarak öğrendi” der.

Evet sevgili dostlar, hayatta da birçok şeyi bu şekilde yaşamadan anlayamıyoruz. Bu tecrübeyi asla inkâr edemeyiz. Ama garip olan şu ki, çoğunda da böyle tecrübelerimize rağmen aynı hataları defalarca işleyebiliyor, en azından başkaları ile de paylaşmıyoruz. Diğer insanların tecrübe edindiği pek çok şeyi de biz yeniden yaşayıp öğrenmek yoluna gidiyoruz. Bu pek de akıllıca olmasa gerek. Oysa “Amerika’yı yeniden keşfetmeye ne gerek var” diye güzel de bir tabirimiz var. Ben iş hayatında, müteşebbislerin çok olduğu Kayseri’de bile bunun örneklerini fazlasıyla gördüm. Hiç kimse bir başkasının tecrübesinden istifade etme gayretinde değil. Böylece birilerinin büyük acılar çekerek yaşadıkları tecrübeler başkaları tarafından da aptalca yeniden yaşanabiliyor. Bu şekilde sıkıntılar yaşayan, iflas noktasına gelen nice büyük yatırımcı olduğunu biliyoruz. Türkiye’de belki binlerce yatırımdan bu sebeple ancak yüzlercesi ayakta kalabiliyor. Görüyorum ki, Türkiye’nin bütün girişimci şehirlerinde durum Kayseri’den farklı değil. Bunun sonucu çoğu girişim akamete uğruyor ve ülkenin kaynakları bu denemeler yüzünden heba olup gidiyor.

Biz grup olarak, meslekî birikimimiz dışında hiçbir şey bilmeden, farklı hiçbir eğitim almadan yatırımlar yaptık yıllar önce. Belki, önceleri bu tür alaylı bilgilerle kifayet edebiliyorduk. Ama dünyanın çok büyük bir hızla geliştiği ve bilginin çok daha gerekli olduğu bu günlerde böyle tek yönlü çabaların artık gelişimin önünü tıkayacağına inanıyorum. Görüyoruz ki, dünya değişmekle birlikte Türkiye de 15-20 yıl öncesinin Türkiye’si değil. Ben ve ekibim, sonraları birçok alanda eğitim alma gereği hissettik bu sebeple. Bu aslında geç kalmış da bir eğitimdi bizim için, fakat zararın neresinden dönersek kârdır diye düşündük. Mesela bugün bizim fazla ihtiyaç duymadığımız, fakat pek çok iş adamının her gün ziyadesiyle kullandığı “senet ve çek” konularında bile hiçbir şey bilmediğimizi öğrendik bu eğitimler sayesinde. Çoğu iş adamımızın bu yüzden ne sıkıntılar çektiğini de farkettik. Oysa sahtekârlar, emin olun bu konuları bizlerden daha iyi biliyorlar, bilmeseler bu gibi konularda alt edebilirler mi iş adamlarımızı. Çalıştığımız alanda mesela hukukî meseleleri yaşayarak öğrenmeye kalkışırsak ne büyük ızdıraplar yaşar, belki de başlamadan iş yerimizin kapısına kilit vurmak zorunda kalabiliriz.

Bunları anlattığım çoğu toplantılarda kendim sorup cevapladığım şu soruyu da sizin adınıza sormadan geçmeyeyim: “Bu tecrübeleri nasıl temin edeceğiz?” Çok zor değil. Her şeyden önce işi iyi bilen, eğitimli ve ufuk sahibi profesyonel insanlarla çalışmak zorundayız. Bununla birlikte, kendi sahamızdaki başarılı iş adamlarından, o alanda çalışan ilim adamlarından ve onların çıkardıkları kitaplardan, hatıratlardan istifade edebiliriz.

Ayrıca, bir takım insanlar, yıllarca birçok konuda çalışır çabalar, yıllarını verir, bizlere bir konferansla bütün bu çalışmalarının özetini vermek isterler. Bize sadece onlara bir iki saatimizi ayırarak dinlemek düşer. Biz o bir iki saatte, arının 7000 defa çiçeklere dalış yapıp bizim istifademize sunduğu baldan istifade eder gibi çok kolay bir şekilde o konuya vakıf olabiliriz. Yayınlanan binlerce kitap da çeşitli insanların bu çabalarının birer sonucu değil mi? İnsanlar bize tecrübe ve birikimlerini anlatmak için belki yıllarını harcamışlardır. Böylece bilmediğimiz birçok konuda kısa yoldan bilgi sahibi olmaktayız.

“Rasyonalizm, başkalarının aklından ve tecrübesinden istifade etmesini bilmektir.” sözü ne kadar haklı. Birçok yatırımcının bu sözü çerçeveletip duvarlarına asmaları gerekmektedir. Gerçekten de akıllılık başkalarının tecrübelerinden yararlanmaktır. Bunu yapabilen yatırımcı ve girişimciler böylece aptalca tecrübeler yaşamadan çok kısa yollardan başarıya ulaşabileceklerdir.

Tarih de hakeza insanlığın tecrübe birikimi değil midir? Tarihî tecrübelerden istifade etmeyenler önceki insanların çektikleri sıkıntıları bu aptallık içinde kendileri de tekrar yaşayacaklardır. Sultan Alpaslan yenip esir aldığı Bizans Kralı Romen Diyojen’e sorar: “Tarih okur musun?” “Hayır” cevabını alınca da der ki: ”Belli oluyor. Okusaydın bu hallere düşmezdin.” Bizler de, sadece kendi alanımıza hapsolup, dünyayı tanımazsak veya at gözlüğü ile bakarsak dünyaya, belki biraz başarır gibi gözükebiliriz, ama rakiplerimizle asla yarışamayız.

Bugün artık, işletmecilerin yönetim, finans, fizibilite, insan kaynakları, satış ve pazarlama, reklam ve halkla ilişkiler gibi değişik konularda en azından birer temel eğitim almadan herhangi bir girişim içinde bulunmamaları gerekmektedir. Bu tür eğitimleri hararetle tavsiye ediyorum değerli dostlar. Çünkü, artık bunların her biri birer ilim haline gelmiştir. Onlarla ilgili ilmî bakış açısı kazandığınızda ancak, başarısız olma ihtimaliniz büyük oranda ortadan kalkacaktır. Gerisi, gayret ve duadan ibarettir sadece.

Bunların ötesinde, ufkunuzun açılması ve farklı bakış açıları mı kazanmak istiyorsunuz? O halde, çok kitap okumanız gerekiyor. Bu kitaplar arasında belki başköşeye başarılı iş adamlarının hatıraları yerleşebilir. Ben okuduğum bu tür kitaplardan, dinlediğim yüzlerce konferanstan çok şey kazandığıma inanıyorum. Özellikle genç arkadaşların bu tür programlardan azami derecede istifade etmesi gerekiyor. Çok farklı hayat tecrübeleri olan insanlardan faydalanmak ayrıca herkes için bir akıllılık işareti de olsa gerek.

Bu yöndeki akademik temelli çalışmalardan da faydalanmak artık çok daha kolay ve mümkün gözükmektedir. Bunlar aynı zamanda toplu eğitim çalışmalarıdır. Bizler, bu ihtiyacı bildiğimiz için Kayseri’de “Tekden Akademi”yi kurduk ve bölgemize ücretsiz eğitimlerle hizmet verme gayreti içine girdik. Fakat iş adamlarının buna rağmen bu çabalara yeterince değer vermemeleri bizleri üzmüştü. Müteşebbisliğin böylece adeta çorak toprağa akması ülkemiz adına büyük bir kayıptır. Bu sebeple, eğer bir teşebbüs (girişimcilik) kabiliyeti eğitimle bütünleştirilirse, o zaman Türk girişimcilerini kimsenin tutması mümkün görülmemektedir. İşte o zaman Anadolu sermayesinin gerçek şahlanışını göreceğiz.

Sonuçta bütün bunlara rağmen hâlâ “kendi tecrübemi yaşayacağım” diyene de ne denir? O duyguyu bizzat yaşa ve gör arkadaş!...

justify justify no-repeat;left top;; auto