Neden Başarılı Değiliz ?

Neden Başarılı Değiliz ?

İşletmeleri hızla kalkındırabilecek ve büyümelerine sebep olacak önemli bir yol ...

İşletmeleri hızla kalkındırabilecek ve büyümelerine sebep olacak önemli bir yol olan ortaklık konusunda neden başarılı değiliz? Neden, dostluk ilişkisinin ileri derecede olduğu ve insanların birbirleri için kendilerini feda edebildiği toplumumuzda ortaklıklar kolayca dağılmaktadır? Sosyologların, sosyal psikologların, ekonomistlerin üzerinde ciddiyetle durup düşünmeleri, bu alanda temelde bir takım yanlışlıklar varsa bunların ortaya çıkarılıp tedavi edilmeleri gerekmektedir. Aksi taktirde bir çok iyi niyetli girişim heba olup gitmekte, aynı zamanda beraberinde dostlukları da bitirmektedir.

Bu sıkıntıları bizzat yaşayan biri olarak; müsaadenizle bu konuyu kendi çapımda irdelemek, doğru olduklarına inandıklarımı ortaya koymak istiyorum. Birbirini çok seven iki arkadaş hatırlıyorum, bana gelip ortak iş yapmak istediklerini söylemişler, benden nasihat istemişlerdi. Ben de ayrı ayrı görevlerini, ne alacaklarını, nasıl paylaşacaklarını sorduğumda sitemle karışık bir şaşkınlıkla bana bakarak: “Abi, bizim aramızda paranın lafı mı olur? Bu sözlerini kabul etmiyoruz, bizim için bunun lafını etmek bile ayıp kaçar, çünkü biz dostuz ve kardeşten öteyiz” demeleri üzerine sözlerimi açıklama gayretime rağmen, ısrar etmenin gereksizliğini anlamış ve uzatmamıştım. Bu iki dost daha sonra birlikte bir mağaza açtılar ve ilk başta başarılı olur gibi oldular. Aradan 9-10 ay geçtikten sonra aralarındaki sıkıntıları bazı arkadaşlara anlattıklarını duymaya başladım. Birbirlerini yeterince çalışmamakla, hak etmeden para almakla suçlamaya başlamışlardı. Ayrılma dönemine girmişlerdi. Daha sonra arkadaşlardan birinin vurularak öldürüldüğünü duydum, ortaklık böylece sona ermişti”. Bu tip hadiselerin çevremizde çok fazla yaşandığını bilmem siz de fark ediyor musunuz?

Böyle olaylar maalesef ortaklık kültürüne sahip olamamaktan kaynaklanmaktadır. Yaptığımız ortaklıkları gerçekçi ve profesyonel değil, sadece iyi niyet esasına göre yapmaktayız. Hep aynı sözler: “Biz dostuz, aramızda para ve görev konuşmanın bir anlamı yok. Nasıl olsa canla başla çalışacağız, hele bir kazanalım, kazanırsak bir şekilde paylaşmayı da hallederiz”. Bu tür düşüncelerle asıl belirlenmesi gereken konular sonraya bırakılmakta, sonra da nefislerin devreye girmesiyle fitne yavaş yavaş kafalarda yerini almaya başlamaktadır. Bunda çevrenin de olumsuz etkisini düşünmek gerekmektedir. Evde eşler, çevrede çekemeyen başka zatlar “sen çalışıyorsun, ortağın yatıyor, hak mı bu?” gibi laflarla huzursuzluğu ve fitneyi körüklemektedirler. Aile şirketlerinde de durum pek farklı değildir. Hatta aile ortaklıklarında bir de “Elti Sendromu” denen bir durum vardır ki, ortakların eşleri veya çevreden farklı kişiler de işe müdahale ettikleri zaman içinden çıkılmaz bir durum ortaya çıkar, ileri derecede ailevî sıkıntıların bile ortaya çıkmasına sebep olabilir.

Bilmiyorum, bu başarısızlıklar yazılı kültüre yeterince sahip olamamaktan mı kaynaklanmaktadır? Ama bilinen o ki, sadece ortaklıklar değil, bütün birlikteliklerin yazılı kuralları, adeta anayasası olmalıdır. Ortaklıkların kuralları öyle belirlenmeli ki, bırakın 5-10 senelikleri asırlık şirketler hedeflenmelidir. Bu altyapıya sahip oldukları için batıda asırları aşan büyük şirketler olduğunu biliyoruz. Biz de ise henüz rastlanmamaktadır. Nadiren 60-70 yıldır yaşayan şirketler ise her şeye rağmen aile şirketleridir. Türkiye’deki aile dışı ortaklıklarda ise bu sürelere ulaşanları adeta yok gibidir.

Büyük bir şirkette üst seviye görev alan bir dostumuz ortaklıkla ilgili şu şekilde çok güzel bir söz sarfetmişti: “Biz ortaklardan değil, ama ortaklarla birlikte yaptığımız işten para kazanmayı hedefleriz.” Evet, bu da bir gerçektir. Bazı ortaklıklar daha kurulmadan birbirlerini nasıl kazıklayacaklarını düşünerek işe başlanmaktadır. Bu şeytanî düşüncelerle başlayan ortaklıkların başarılı ve uzun ömürlü olması mümkün mü? Oysa ortaklık gibi birlikte iş yapmak üzere bir araya gelişler birlikte bir kaderi paylaşmaktır ki bence kutsal bir olaydır.

Ortaklıklar insanları ve toplulukları başarıya çok daha kolay ulaştırırlar. Aynı zamanda da çok daha bereketli yapılardır. Hakkıyla çalışan ortaklıklarda iki kere iki bence sinerjik etkiyle 5 eder, hatta 10 bile eder. Böyle güzel sonuçlar verecek bir güç birliğidir ortaklık. İnsanların tek başlarına altından kalkamayacakları pek çok zorluk ortaklarının desteğiyle kolayca altedilebilir. İnsanlar ortakları sayesinde ticaretin gerektirdiği cesur tavra çok daha kolay ulaşabilirler. Müteşebbislerin sıklıkla ihtiyaç duydukları istişare ortamı vardır ortaklıklarda. Sıkıntılara birlikte göğüs germek çok daha kolaydır bu durumda. Zaten Cenab-ı Allah da ortaklığı teşvik ederek “iki mümin birlikte olursa onların yanındaki üçüncü kişi de ben olurum” diye. Böyle bir müjdeyle Allah’ın da açık desteğini alan ortaklar işlerine yansıyan bereketi apaçık göreceklerdir. Ben, müesseselerimde bu bereketi ve desteği çok bariz şekilde görenlerden olduğumu söyleyebilirim.

Ortaklık yaparken dedik ki mutlaka her konuda kurallar belirlenmeli, yazıya dökülmelidir. Profesyonellik hedeflenmeli, ama dostluklar da artı değer oluşturmalıdır. Ortaklar arasında beceri ve tecrübeye yönelik görev paylaşımı mutlaka gerçekleştirilmeli ve herkes görevini layıkıyla yapmalıdır. Kayserili merhum hayırsever Mehmet Baldöktü’ye bir TV programında sormuştum: “Mehmet Amca ortaklık kuranlara neler tavsiye edersin?” O, ortaklıklarında başarılı olmuş bir iş adamı idi ve bize tecrübelerini aktarıyordu. “Evlat, ortakların her biri iş sadece kendilerininmiş gibi çalışmalıdırlar” diye cevap vermişti. Bazen bir arif kişinin bir sözü sizlerin ufkunu açabiliyor. İşte bu da böylesi sözlerdendi, heran uygulamaya çalışmışımdır, faydasını da gördüğümü söylemeliyim. Belirlenen kurallar ve görev taksimi ile birlikte ortakların olduğu halde, sadece kendi işin gibi çalışmak… Başarabilirsek böyle bir çalışmanın sonucunu düşünebiliyor musunuz? Hele bütün ortaklar da böyle düşünürse…

Bu sebeplerle bence ortaklar arasında kurulacak olan saygı, sevgi bağlarından daha önce gelmelidir, hatta ilk adımı olarak da kabul edilmelidir. Çünkü saygısız sevgi, bir süre sonra gençlerimizde çok rastladığımız şekilde önce laubaliliğe, sonra da kendini katleden bir sonuca ulaşmaktadır insanlarda. Sevgi ancak arada saygı varken güzeldir ve manâlıdır. Sevilen sevgili, dost, ortak kim olursa olsun ancak muhatabını kırmaktan çekinilen bir durum varsa –ki işte saygı budur – o zaman uzun süreli bir sevgiden bahsedilebilir.

Ortaklar daima birbirlerini anlamaya çalışmalıdırlar. Hatta kendilerinden önce ortaklarını düşünmelidirler. Sevdiğimiz insanla hemhâl olarak, onlarla sürekli empati kurarak kalıcı ve gerçek sevgiye ulaşabiliriz. Sevgi ben merkezliliğin yok olması demektir. Ortaklar arasındaki bu saygı, sevgi ve diğergamlık profesyonelliğe artı değer katar, ortaklığın daha da bereketlenmesine vesile olur. Adeta ortaklıkları şaha kaldırır.

Bu yüzden ben ortaklığı çok önemsiyorum. Bilge Kağan’ın bir araya getirip de sağlamlığını gösterdiği oklar gibidir ortaklık. Kendi içinde sağlam duran, sağlıklı bir yapılanmaya sahip olan hiçbir ortaklığın başarısız olması düşünülemez. Küçük sermayeler için bir çıkış yoludur o. Aynı zamanda ortaklığın oluşturduğu birlikte hareket anlayışı zevk ve keyif verir insanlara. Bilirsiniz ki siz işe gitmeseniz bile sizi aratmayacak, işinizi yürütecek birileri vardır arkanızda. Böylece ortaklarınızın daima sizin yanınızda olduğunu bilir ve hayata daha güçlü tutunursunuz.

Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde güçlü müesseselerin yolu sağlam ve gerçekçi ortaklıklardan geçmektedir. Bu ortaklıkları başaranlar hem kendilerine , hem de ülkemize çok büyük iyilik edeceklerdir. Özellikle gençlerimizin bir araya gelip profesyonel şartlarda ortaklıklar kurmaları onlar için güzel bir çıkış yoludur. Böyle çaba ve gayretlerle ortaklık kültürü daha da gelişecektir ülkemizde. Şiddetle tavsiye ediyorum genç dostlar, deneyin ve görün. İnanın tecrübesini yaşamak bile güzeldir…

justify justify no-repeat;left top;; auto