Dalaman

Dalaman

Hekimlikte ilk görev yerim olan Dalaman’a ilk gittiğim aylardı. Baharın günlerin de hayran olduğum bu ilçenin, yazın Türkiye’nin en sıcak bölgelerinden biri olduğunu gördüğümde ise yanıldığımı anlamıştım. Dalaman’da aynı zamanda nem de çok yüksek olmaktaydı. Bunlara bir de deniz tarafındaki bataklıklardan gelen sivrisinekler eklenince yaz aylarında özellikle geceleri dayanılmaz bir hal alır, gündüzlere adeta rahmet okuturdu. Bazen rüzgâr batıdan doğuya estiğinde hissettiğimiz Dalaman’ın batısında yer alan SEKA fabrikasının kokusu ise bu olumsuzluğu çok daha çekilmez hale getirirdi. Ben ilk sene bekârların için yapılmış olan lojman gibi bir yerde kaldım. O mekân öyleydi ki, gündüz aldığı bütün sıcağı gece boyunca içine veriyordu. Orada kaldığım ilkyaz günlerinde, uykusuzluktan yorgun düşene kadar uyuyamadığımı hatırlıyorum. Gündüzler ise gölgede bile pıyır pıyır terlemekten kendimizi kurtulamıyorduk. Yalnızlıkla birlikte gurbette bekâr da olunca daha da perişan oluyorduk. Henüz çevre halkından pek tanıdığım olmamıştı. Bu sebeplerle akşamları yemek bulmak başlı başına bir problem olmuştu.

İşte böyle bir ortamda, temmuz ayının ilk günlerinde ramazan başladı. Çevrede oruç tutmaya niyetli pek kimse görülmüyordu. O şartlarda bir memurla iki mahkum ayarladım birlikte oruç tutacaktık. İlk gün “ya bismillah” diyerek oruca başladık, fakat daha öğlen saatleri dilimiz dışa sarkar oldu. Gölgede bile sıcaktan duramıyorduk. Dinlenme saatinde gidip lojmanda yatağıma uzanacak oldum, adeta terden yatağa izimin çıktığını hatırlıyorum. İkindi vakti birlikte oruca başladığımız arkadaşlar yerlerde sürünmeye başladılar. Akşam olmayacak gibi geliyordu hepimize. Bu arada ben güneş altında çalışarak oruç tutanları düşünerek rahatlamaya çalışıyordum. İftarı ettiğimizde 3 arkadaş da “bizden pes” demişlerdi “biz devam edemeyeceğiz”. “Yahu ramazan günü oruç terk edilir mi?” diye zorlamalarım boşunaydı. O günden sonra tek başına oruca devam ettim. En büyük sıkıntılarımdan biri gece sahur yemek oluyordu. Revirde çalışan bir mahkûm akşamdan yemek yapıyor ben de gece gidip ısıtıyor ve yiyordum. Tabii bu arada rahmetli anneme bu halimi telefonda söylemek gafletinde bulunmuştum. Kadıncağız ne yapacağını şaşırıyor, iki de bir arayarak tâ Kayseri’den yemek göndermek için çırpınıp duruyordu. Ama Kayseri’den Dalaman’a direk otobüs olmadığı için de bunu gerçekleştirememenin ızdırabını yaşıyordu. O yıl ramazan nasıl bitti bilmiyorum. Hayatım da bir daha öyle bir ramazan yaşadığımı, öyle çileli oruç tuttuğumu hatırlamıyorum.

Ertesi yıl, birçok şey değişmişti. Müstakil ve içi son derece serin olan bir eve çıkmıştım. Sivrisinekle mücadele edildiği için kökü kazınmıştı. Dalamanlıları tanıdıkça nice oruç tutan olduğunu görmüştüm. Dostlarım beni ya akşamları iftara davet ediyorlar, ya da yemek getiriyorlardı. Belki biraz da o yörenin şartlarına alışmıştım. İkinci sene çok rahat bir ramazan geçirmiştim böylece. Şimdi düşünüyorum da, hayatımdaki bütün oruçlara bedeldi diye düşünüyorum o ilk yıl tuttuğum oruçlar. O yüzden de şimdiki ramazanlar o zaman olduğu gibi yaz aylarına da gelse benim için çok kolay geçiyorlar artık. Allah kabul etsin.

justify justify no-repeat;left top;; auto