
Bir Çocuk İçin Bir Okul
Geçenlerde haber bültenlerine düşen bir haber, benim gibi bazı insanların da ilgisini çekmişti. Japonya’dan verilen bu haber şöyle idi (aynen geçiyorum): “Japonya’nın en kuzeyinde bulunan Hokkaido adasındaki Kami-Şirataki tren istasyonu bir zamanlar işlek bir yerdi. Ancak bu uzak yerleşime gidip gelenlerin sayısı son yıllarda hızla düştü. Ve sonunda sadece iki istasyonluk hattı düzenli olarak kullanan tek bir kişi kaldı: Lise öğrencisi bir kız. Hattı işleten Japon Demiryolları üç yıl önce durumu fark etti. Hat zarar ettiği için kapatılsaydı, her gün okula gidip gelmek için treni kullanan lise öğrencisi mağdur olacaktı. Bu sebeple üç yıl boyunca hattın zararına işletilmesine karar verildi. Hatta trenin istasyona geliş-gidiş saatleri, kızın okul saatlerine göre ayarlandı.
”
İnanıyorum ki, pek çoğunuz da bu haberi okuyunca benim gibi şaşırmıştır. Çünkü tek bir öğrenciye bu kadar değer verilip zararın göze alınması pek alışık olmadığımız bir durumdu. Aslında atamız Ertuğrul Gazi buna dikkat çekmiyor muydu, “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.” derken. Bu kutlu sözün uygulaması adeta Japonya’da gerçekleşmiş gibi. Keşke bizde de bu gibi haberler yapılabilse diye ümit ediyorum, ama maalesef sadece böyle şaşırmakla kalıyoruz. Hatta bazılarımız hesaplamaya bile başlamıştır, trenin bu faaliyetinin maliyetini. Oysa bir devlet gerekirse vatandaşı için zarar bile etmelidir, her şeyden kâr etmek zorunda değil ki!
Yıllardır söylüyoruz, bazı olağanüstü çocuklar için çok şey yapmak gerektiğini. Böyle bir takım üstün yetenekli olan çocuklar için farklı okullar kurulmasının zorunlu olduğunu. Aynı zamanda bu gibi çocukların normal müfredattaki kalıplaşmış eğitimden zarar görüp, yeteneklerini körelttiklerini söyleyip durmaktayız. Düşünün bir kere, 3 yaşında kendiliğinden okuma yazmayı öğrenip, 6 yaşına kadar yüzlerce hikâye kitabı okumuş bir çocuğu normal bir ilkokula nasıl başlatacağınızı. İsyan edip sınıfla ve öğretmenle ters düşmez mi? Sıkıcı gelmez mi ona bu dersler? Bu gibi binlerce çocuk için farklı ve çok üst seviye, yeteneklerine uygun okullar kurmak ne kadar da iyi olurdu. Ama bizim gibi bütün İslam toplumlarında da böyle nice çocuklar yok olup gitmektedir. Bunun daha kötüsü, isimlerini bildiğimiz nice bazı yabancı vakıfların böyle çocuklarımızı avlamak için ülkemizde cirit attığını bilmekteyiz. Oysa onlar bizim için altından, petrolden daha kıymetlidir, bir tanesini bile kaybetmeye tahammülümüz yoktur. Eğitim açısından bakarsak, feda edilecek çocuğumuz da yoktur, hele hele üstün yetenekli ise.
Bu yüzden bir teklifim var herkese: “Japonya’da sadece bir çocuk için bile tren seferleri zarar ettiği halde iptal edilmiyor, hatta onun okula gidiş dönüşüne göre ayarlanabiliyorsa; bizde de gerekirse, bir çocuk için bir okul kurulabilmelidir. Aziz Sancar, Necip Fazıl, Naim Süleymanoğlu veya Mimar Sinan gibi pek çok alanda zirve şahsiyetin ismini pek çok okula isim olarak veriyoruz. O halde bu çapta olacağına inandığımız bir çocuk için niçin bir okul açmayalım. Bu çocuklar mükemmel yetiştikleri taktirde bırakın devletimizi yaşatmayı, onu çeşitli alanlarda zirveye taşıyacaktır. O zaman Ertuğrul Gazi de bizim kendini anladığımıza kanaat getirecektir. Yoksa bu sözü sadece bir kelam-ı kibar olarak kalacaktır.
Ülkem için en büyük hayâlim, her bir çocuğumuzun bütün yetenek ve özellikleri ile keşfedilip ona göre eğitim desteği aldığı zamanların gelmesidir. Tabii ki, bunları yapacak idealist eğitimcilerin de eğitim camiası içinde büyük oranda yerlerini almalarıdır. İdealist eğitimciler bu memleketin en büyük kazancı, çocukların hayatlarında rastlayacakları en büyük mucizedirler. Selam olsun bütün çocuklarımızı birer bilge şahsiyet yapma gayretinde olan o mübarek eğitimcilere. Selam olsun, nice kaybolmakta olan cevherlerimizi keşfedip mücevher gibi işleyen o gerçek öğretmenlere. Büyük bir ümitle onlar için dua etmekteyim.
Kaynak:www.habermemleket.com justify justify no-repeat;left top;; auto