Sorumluluğumuz Nedir ?

Sorumluluğumuz Nedir ?

Hatırlar mısınız bilmem, bir zamanlar bir TV kanalında, Engin Noyan’ın hazırlayıp sunduğu “Kapılar Köprüler” isimli bir program vardı. Oldukça seviyeli olmakla birlikte ben, çok beğenir ve mümkün olduğunca kaçırmamaya çalışırdım. Bazen çok ilginç şahsiyetler de konuk olurdu bu programa.

Bir gün, uzun saçlı, küpeli bir genç adam çıkmıştı programa. İçimden ilk tepkim, “Engin Bey yine bir züppeyi çıkarmış programına” oldu. Sonradan beni çok rahatsız edecek olan bu ön yargı bir iki dakika sonra kafamda çatırdayarak yıkılmış ve ben, adeta kahrolmuştum. Çünkü o İngilizce konuşan genç adamın mükemmel bir şahsiyet olduğunu öğrenecekmişim.

Barbaros Frederic Pavlov olan bu yabancı gencin soy ismi sizlere bir şey hatırlatıyor mu bilmem? Hani psikolojide köpekleriyle ünlü Pavlov var ya, şartlı refleksi ortaya koyan Rus bilim adamı yani. Meğer Barbaros onun torunu imiş. Amerika’da annesi ile beraber yaşayan bir tıp öğrencisi, aynı zamanda da İslam’a karşı ilgili ve meraklı birisiymiş.

Bir iki ay önce olan 17 Ağustos depremini duyar duymaz hiç tereddüt etmeden uçağa atlayıp Türkiye’ye gelmiş, “mutlaka bana ihtiyaç vardır” diyerek. Bu mükemmel bir sorumluluk şuuru idi.

Gölcükte bir çocuk kampına vermiş yetkililer, aileleri kaybolmuş çocuklarla ilgilensin diye. Orada çocuklarla ilgilenirken, yakındaki bir camiinin ufuk sahibi imamıyla tanışmış ve onunla dostluk kurmuş. Bir gün Hoca’ya sormuş: “Bir seremoniye ihtiyaç var mı?” diye. Hoca anlamayınca da “Ben Müslüman olmak istiyorum, bu işin bir töreni var mı?” diye de açıklamış. Bunun üzerine Hoca şehadet getirtmiş ve bizim Barbaros Müslüman olmuş. Daha sonra, İslam’ı tam anlayabilmek için derhal Arapça öğrenmeye başlamış ve arkasından da kısa bir süre sonra umreye gitme gereği hissetmiş. İşte, o umre dönüşü bu programa konuk olmuş ve ben böyle bir adama afedersiniz “züppe” demişim. Ne korkunç bir önyargı idi bu benim için. Allah affetsin.

Daha sonra, Engin Noyan’la karşılaşmamızda, durumu anlatıp, helalleşmiştim. O da bana Barbaros’u bir Türk kızıyla evlendirdiklerini anlatmıştı. Allah nasip eder karşılaşırsak, ilk fırsatta kendisiyle de helalleşiriz inşallah.

Burada olduğu gibi; sorumluluk şuuru insanın en ulvî duygularından biridir. İnsanların birbirlerine veya çevreye karşı sorumluluğu onu yüksek vasıflı kılar. Zaten Kuran-ı Kerim’de bildirilen “Emanet” konusu da insana müthiş bir sorumluluk yüklemekte değil midir?. Emanet, insanın kendi bedeni de dâhil çevresindeki ve kâinattaki her şeydir, yani çocuklarımız, büyüklerimiz, doktorlar için hastalar, eğitimciler için öğrenciler, komşularımız, canlı-cansız bütün yaratılmışlar bize verilmiş emanetlerdir. Onlara karşı vazifelerimizi hakkıyla yapmak da en büyük sorumluluk anlayışını gerektirir.

Kuran-ı Kerim, Asr suresinde “İnsan hüsran içindedir.” buyruluyor. Bunun anlamını merak edip önemli bir Hoca’ya sorduğumda şöyle bir açıklama getirmişti: “Allah, insana sağlık, zekâ ve akıl gibi pek çok meleke vermiştir. Fakat o bunları hakkıyla kullanmıyorsa, yani muktedir olduğu halde gereğini yapmıyorsa kaybediyor demektir, o bu durumda sorumluluğunun gereğini yerine getirmediği için üzülecektir.”

Mevlana “Dünyada açlıktan birisi ölse ben doyamıyorum, dünyada biri üşüse ben ısınamıyorum.” diyor. Sorumluluk anlayışının zirvesi işte budur. Sanki Hz. Ömer’in “Dağda bir kurt kapsa bir koyunu, gelir de adl-i ilahî sorar Ömer’den onu.” dediği gibi. Bana göre; bütün gençler daima böyle bir sorumluluk anlayışına sahip olmalıdır.

Bunun için bütün gençlerimize yaşadıkları topluma karşı bu tavrı asla ihmal etmemelerini tavsiye ediyorum ve bu konuda son söz olarak şöyle seslenmek istiyorum: ”Taşıyabileceğin kadar sorumluluğun adamı ol!”

Kaynak:www.habermemleket.com justify justify no-repeat;left top;; auto