
Kendini Sev
Son zamanlarda bazı reklamlarda veya “Kişisel Gelişim” kitaplarında “Kendini sev, şımart kendini” gibi söylemler ön plana çıkartılmaya çalışılmaktadır. Genellikle ticari maksatlı olmakla birlikte, bu söylemi kullananlar ya gafildir, ya da bilerek kapitalizme hizmet etmektedirler. Aslında bu ve buna benzer pek çok söylemle kendi milli değerlerimizden de yavaş yavaş uzaklaşmaktayız.
İnsanın kendini sevmesi ne demektir? Bu, insanın nefsini ön plana çıkartıp, onu daha da güçlendirmeye gayret göstermektedir. Nefis, özellikle nefsi emmare denilen şeytanın kontrolüne girmiş hayvani nefis, doymak bilmez, “Her şey benim olsun” der. Şımartıldıkça da insanı çıkmazlara sürükler durur. Daima maddi tatmin peşindedir, ama onunla doyması da asla mümkün olmaz. Hz. İsa, “Dünya deniz suyu gibidir, içtikçe susatır, susadıkça daha çok içmek istersiniz. Ölür gidersiniz de hâlâ susuzluğunuz gitmez.”
İnsanın nefsi şımardığı zaman, kendine hayranlık başlar. Bu narsisizmi geliştirir. Bu bir sapkınlık halidir ki, bu durumda kişi, kendinden başkasını sevemez olur, böyle bir durumdaki insan başkaları tarafından sevilmez ve yalnız kalır. Sadece maddi varlıklarla nefsin doyurulması çabası, ruhi tatmin olmasına engel olması sonucu kişide ruhen çöküntü başlar ve böylece mutsuzluk insanı etkisi altına alır. Sonuçta intiharlara varan psikolojik sıkıntılar kendini gösterir. Türkiye’de son günlerde intihar sayısı günde 9’lara ulaşmıştır ki, bir alarm işareti olarak görülmelidir. İntiharların artışında bu sapkın narsist anlayışın etkisi çok büyüktür.
“Duygusal Zeka”nın önemini dünyaya tanıtan Daniel Goleman, insanın kendini tanıması ve kendi duygularına hakim olması gerektiğini bildirmektedir. Burada, hayattaki başarıda en büyük etkiyi duygusal zekanın oluşturduğu, bunun için de hem kendi duygularını eğitmesi, hem de başkalarının duygularına vakıf olabilmesi gerektiğini söylemektedir. Ona göre de, asıl mutluluk başkalarını mutlu etmekten geçmektedir. Psikiatristler de, insanın sevdiği ve dolayısıyla hizmet ettiği insan sayısı ne kadar artarsa o denli mutlu olduğunu söylerler. Onlara göre, stres yaşayan insanların sosyal yardım kuruluşlarında çalışmalarını, böylece kendilerinde hiçbir sıkıntı kalmayacağını açıklamaktadırlar.
Peygamberler de, insanlara “Halka hizmetin Hakka hizmet” olduğunu söyleyerek, insanlığa ve dolayısıyla Yaratan’a ne derece hizmet ediliyorsa insanın o kadar mutlu olacağını ifade etmektedirler. İslam Peygamberi Hz. Muhammed (SAV), “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız.” buyurmaktadır. Anlaşılan o ki, kulağa hoş gelen “İnsanın kendini sevme” çabası bunların tersi etki yapmakta, insanı şeytana hizmet ettirmektedir. Böylece gerçek mutluluğu kaybetmektedir.
Aslında her alanda olduğu gibi, insanın saadeti konusunda da İslam bir derya. Ama son zamanlarda biraz az kulak veriyor gibiyiz söylemlerine. Bilmek değil, yaşamaktan bahsediyorum tabii ki. Yoksa, “Kendini sev veya şımart” gibi söylemler bu denli geçerli olur muydu bizim toplumda? Goleman’ın anlatmaya çalıştığı “Duygu Eğitimi” de, asırlardır bizim medeniyetimizin temelinde yer alan “Nefs terbiyesi” değil midir? Hatta onun yanında çok da basit kalmaktadır. Bu irfani eğitim, eskiden okullarda (medreselerde) olduğu gibi, tasavvuf sayesinde bütün toplum kesimlerine de verilmekteydi.
Halen halkımızın arasında okumamış, fakat şaşılacak derecede bilge kişilik gösteren insanlara rastlanılmasında tasavvufun etkisi vardır ve bu kişiler nice üniversite hocalarına taş çıkartabilir. “Deliden bir söz çıkar divanlara sığmaz” derler. Buradaki deli, aslında toplumda anlaşılamamış meczup kişidir. Hastanemizde tedavi gören bir yaşlı amcaya sormuştum: “Amca nasılsın?” diye. Cevabı beni yıllardır düşündürecek kadar sarsıcıydı: “Evladım, kazasız, belasız şu emaneti sahibine teslim edebilseydik!” Amca, günah işlemeden dünya hayatını tamamlamaktan bahsediyordu. Son zamanlarında bile hep bir endişe içindeydi, nefsine kanıp yanlış şeyler yapma endişesi. Onlar nefsini şımartmayı bırakın, daima hesaba çeken insanlardı.
Bir başka arif kişiden de rahmetli Ayhan Songar Hoca bahsetmişti: “Bir gün yaşlı bir adamla karşılaşmıştım, soyadı “Kavgalı” olan. Şaka yollu “Neyle kavgalısın?” diye sorduğumda, cevabı “Nefsimle” olmuştu. Nefsi terbiye etmeden insanın gerçek saadete ulaşamayacağını bilgece bir bakışla biliyordu.”
Bu kadar okumak yerine, bu cahil sanılan ama gerçekte ârif kişilerin safiyetine ve samimiyetine ulaşabilseydik belki sonuç bizim için daha iyi olurdu Allahu âlem
Kaynak:www.habermemleket.com justify justify no-repeat;left top;; auto