Sahte Şeyhler Ne Zaman Bitecek

Sahte Şeyhler Ne Zaman Bitecek

Son olarak Fatih Nurullah adıyla piyasaya sürülen, gerçek adı Eyüp Şağban olan bir sahte tarikat şeyhi 12 yaşında bir erkek çocuğunu taciz etme suçundan tutuklandı. Bir değil, iki değil. Sıklıkla ve belli aralıklarla zuhur eden bu olaylar adeta kanımızı donduruyor. İnsanların nefs terbiyesi için var olan tasavvufu kullanarak her türlü fuhşiyata çanak tutan bu insanlar nerelerden çıkıyor? Toplum onlara nasıl tabii oluyor? Bunlar İslam’a samimi bir teslimiyetle inanmış milyonlarca insanı çileden çıkarıyor. Bunların sonu ne zaman gelecek, nasıl bitecek?

Herbo karikatürleri ve Yeni Zelanda’daki caminin silahla taranarak birçok Müslümanın şehadetine sebep olan olaylar, inanın İslam’a zarar vermiyor. Tam tersine dünya üzerinde İslamî uyanışı daha da tetikliyor. Fakat bizim içimizden görünüp de, bu tip ahlaksızlıklarla gündeme gelenler İslamî vicdana darbe üzerine darbe vuruyorlar. Gençler de belki bu sebeplerle “dinden soğumalar” başlıyor. Bunu fırsat bilen hainler, başlıyorlar İslam tarihindeki suiistimal edilen ve yalanlarla saptırılan konuları gündeme getirmeye. Bu gibi durumlarda taarruz daima daha zararlıdır. Çok şey bilmesine gerek yoktur saldıran insanların. Kendi argümanlarını tahrip edici şekilde sosyal medyaya yaydılar mı yeter. Sizin savunmaya geçmeniz için hem çok daha ikna edici bilgi verme zorundasınız ki dikkat çekmez, hem de saldırganlığı her zaman göğüslemek kolay değildir. Mesela yalan olduğu defalarca ispatlandığı halde, sıklıkla ortaya sürülen Hz. Peygamber Efendimizin Hz. Ayşe ile 7 yaşındayken evlendiği konusu. Bu tür mevzuları özel yetiştirdikleri bu gibi adamlar vasıtasıyla gündemde tutuyorlar. Maksat tahrip.

İçimizden bizi vurmak için; pek çok İslam düşmanı çevre büyük çalışma içinde. Bu Fatih Nurullah’ın da bu meyanda bir proje olduğu belli. Alman vakıflarla ne derece sıkı ilişkileri olduğu basına yansıdı. Hatta Oda Tv yöneticileriyle birlikte görüntüleri bile ortaya çıktı. Anlaşılan, bu gibi nice özel ajan hazırlanmış ve zaman zaman piyasaya böylece sürülüyor. Daha sırada kimler var bilmiyoruz. Bunu devletin istihbarat kuruluşları elbet takip ediyor ve tedbir alıyordur. Ümit ediyoruz.

Benim söylemek istediğim burada inananlar olarak bunlara karşı nasıl teyakkuzda olmamız gerektiği üzerine olacak. Bir hikâyeyle başlayalım: Bir yaşlı adama eşkıyadan birini göstererek “Bu adama hazreti filan diyorlar. Sence o nebi mi, veli mi?” diye sormuşlar, adam biraz düşünmüş ve “Nebi olamaz, olsa olsa velidir.” demiş. Bunun üzerine “Hayır bilemedin, o bir eşkıyaydı.” denilince, zavallı adam mahcup bir şekilde “Ben de anladım, anlamasına da, ama başında Hazret dediniz ya, o şaşırttı.” demiş. Zaten sıkıntı da burada. Bu tür insanlara aşırı tazim, taassubu arkasından getiriyor ve arkasından da insanların tabii olmasına kadar gidiyor iş. Bu bir aklı tutulmasıdır. Bu kadar kolay olmamalı. İslam, aklımızı kimseye teslim etmemizi istemediği halde, bu tabiiyet kültürü de nereden geliyor Allah aşkına. Sık sık tekrarlanmasına, başımıza bir 15 temmuz felaketi de bu yüzden gelmesine rağmen neden aynı delikten defalarca sokulan bir İslam toplumu haline geldik.

Taklidi imandan kurtulmak, tahkiki iman sahibi olmak için, her şeyi sorgulamak zorundayız. Elbette, Allah’ın vahyi, birliği ve Resulünün risaleti bir Müslüman tarafından sorgulanamaz. Ama onun dışında herkes ve her şey sorgulanabilir. “Kendini yücelten, şeriata ufacık bir noktada bile uyumsuz görünen, nezaketten yoksun, para toplamayı ön plana almış, kerametlerinden bahsedilen, Kuran ve sünnete uymayan hareket ve tavırlar sergileyen, itikadi yönden yanlış anlayışlar ortaya koyan insanlara “hazret” de dense “veli” de dense derhal onlarla mücadele edilmelidir. Böyle şuurlu bir toplum olmadan bu tür ajan ve sahte şeyhlerden kurtulmamız mümkün değil. Bunun vebali de hepimize büyük olur.

Bu konuda en mükemmel çizgiyi, gerçek bir tasavvuf büyüğü olan rahmetli Esat Coşan Hocaefendi koyuyor, sizinle paylaşmak istiyorum: “Müsaadeli, ağabeyli, bilmem neyli hizmet olmaz. Tabii olmayın kimseye. Bana da tabii olmayın. Bana tabii olursanız, beni sıkıştırırlar. Ondan sonra “sen bu adamlarına şöyle yap” derler. Sadece İslam’a, Allah’ın emrine tabii olun. Allah’ın dinine hizmet edin. Tek başına da olsanız, hakla beraber olun. O zaman İslam kalkınır; başka türlü olmaz. Bir takım insanlara, organizasyonlara körü körüne bağlanmayın. Hür olun. Hepinize istiklal tavsiye ediyorum. Her biriniz İslam için, kendinizi dünyada kalmış tek adam olarak düşünün. Ama senin gibi aynı hedefe yürüyenlerle de iş birliği yapın.”

İşte bu muhteşem sözler bu sahteliklerin çözümünü koyuyor hepimizin önüne. Kimse kimseye körü körüne tabii olmayacak. Muhatabımız İslamî ölçülere uymuyorsa elimizle, olmuyorsa dilimizle, onu da yapamıyorsak en azından buğz ederek karşı gelmek bizim mümin olarak vazifemiz olacaktır. Aksi takdirde sahte şeyhler ensemizde boza pişirmeye, biz de her defasında “ah, vah” etmeye devam edecek gibi görünüyor. Oysa Necip Fazıl üstadın ölçüsü ne güzel:

Müjdecim, kurtarıcım, efendim, peygamberim;

Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim.

Kaynak:www.habermemleket.com justify justify no-repeat;left top;; auto