
Kölelik Ruhuna Hayır
Geçtiğimiz günlerde vakfımıza (TÜZDEV) zeki, fakat “otizm” şüphesiyle 3 yaşındaki bir çocuk getirilmiş. Ailesi çocuğun hiç konuşmadığını, çevreyle ilgilenmediğini, fakat sürekli telefon ve bilgisayarda oyun oynadığını ifade etmişler. Klinik psikolog arkadaşımız çocuğu incelediğinde onun otistik değil, ancak “dijital bağımlısı” olduğunu tespit etmiş. Bunun üzerine çocuğun telefon ve bilgisayardan uzak tutulması gerektiğini, aksi takdirde uyuşturucu bağımlısı gibi bundan kurtulamayacağını aileye ifade etmiş. Psikolog arkadaş, daha sonra bu durumu bana anlattığında oldukça şaşırmış ve inanmakta zorluk çekmiştim. Düşünün bir kere 3 yaşına gelene kadar çocuğu susturmak için verilen bir alet onu nasıl bir bağımlı, adeta otistik bir köle haline getirebiliyor. Bu çok korkunç bir şey, gelecek adına da oldukça endişe verici.
Çağımızdaki küresel güçler, yani kapitalist anlayış insanlara yönelik tüketimi teşvik etmekle birlikte, insanların düşünmekten uzaklaşması, hiçbir şeyi sorgulamaması için herkese göre farklı oyuncaklar veriyor. Bu da 3 yaşlara kadar düştü maalesef. Yetişkinler için ise bu uygulamalar futbol, TV, gece eğlenceleri, alkol, uyuşturucular ve tabii ki onlara uygun da geliştirilmiş teknolojik oyunlar gibi yollarla yapılıyor. Zehir hiçbir zaman teneke kaplarla verilmemiş, tarih boyunca altın kupalarda içirilmiştir. Bugün de herkes için böyle farklı cazip şekil ve yöntemlerle insanları uyuşturarak, düşünmekten, kendini ve çevreyi sorgulamaktan uzak bırakarak bu gerçekleştirilmektedir.
“Sorgulanmayan hayat yaşanmamış gibidir.” diye çok beğendiğim bir söz var. Hayatını, neden yaşadığını, niçin okuduğunu sorgulamayan bir genç nehirde akıntıya kapılmış bir çöp gibidir, iradeleriyle hareket etmez onlar. Sonu denizde mi biter, bataklıkta mı bilinmez. Bunun sonucu boşa giden nice hayatlara şahit olmaktayız.
Gençlik yıllarında hipnoza merak sarmış (şu an iyi bir psikiyatrist olan) bir arkadaşımla bazı hipnoz seanslarına dâhil olmuştum. Arkadaşım bazı kişileri hipnotize etmekte başarısız olmuştu, bunun üzerine çok düşünmüş ve bu kişilerin hipnoz sırasında durumlarını sorgulayan insanlar olduğunu gözlemlemiştik. Hipnotize edilerek uyutulmaya çalışılan insanın kafasından “Bu iş nasıl olacak, beni hipnoz edince zarar görecek miyim, ya uyanamazsam?” gibi sorular geçtiği takdirde hipnotize olması asla mümkün olmuyordu. Tersine koyun gibi teslim olanlar ise birkaç saniyede hipnotize oluyordu. Hayatta da bu gibi yaşantılarla sık karşılaştığımızı söylemeliyim.
Buradan hareketle rahatlıkla söyleyebiliriz ki, insanoğlu sürü gibi olmak, başkalarına köle olmak istemiyorsa karşılaştıkları her şeyi ve yaşantısını sorgulamak zorundadır ve asla teslim olmamalıdır. İnsanlar için özellikle geceleri kendi kendilerine muhakeme yapmak, hayatı sorgulamak açısından çok önemli zamanlardır. Küresel sermaye açısından olaya bakarsak; insanların tefekkür etmelerini engellemek istiyorsanız geceleri alkole, eğlencelere yönlendirirsiniz olur biter, işiniz kolaylaşır. Bununla birlikte, inançsız insanlar için en büyük korku her zaman ölüm düşüncesi olmuştur, asla akıllarına getirmek istemezler. Bu sebeple de alkole sarılmaları onlar için en iyi çare gibi görülmektedir. Bir de buna uyuşturucu maddeleri katarsanız ölüm korkusundan belli bir süre olsun kurtulmuş olurlar.
Gelelim eğitime… Gençleri düşünmekten uzaklaştırıp uyuşturmanın bir başka yolu da bence onları bilgiyle boğarak uyuşturmaktır. Süt içmekten nefret eden bir doktor arkadaşıma “çocukken annen zorla mı içirirdi?” diye sorduğumda olumlu cevap vermişti. Eğitim sistemimiz içinde neye yaradığını anlatıp cazip hale getirmeden o kadar çok bilgi yüklüyoruz ki çocuklara, sorgulamak bir yana onları sonunda kitap okumaktan bile nefret eden insanlar haline getirmeyi başarıyoruz maalesef. Bıkkınlık içindeki çocuklar sonunda bu bilgilerin ne işe yarayacağını sorgulamaya bile gerek duymuyorlar ve sadece diploma için gerekli olduğunu düşünüyorlar. Onlara göre; bilgi sınav içindir, sınav geçince kitapları yakabilirsiniz, işi bitmiştir çünkü. Bunun sonunda bir de suç onlarda imiş gibi gençleri yargılıyoruz “niçin gençler lakayt davranıyorlar” diye.
Bu ve buna benzer yöntemlerle uyuşturulan gençler maalesef hayal dünyalarını ve orijinallikleri kaybetmekte, sadece keyif almaya çalışmaktadırlar. Bizler de sonra karşılarına geçip “niçin böylesiniz” deme hakkını kendimizde bulabiliyoruz. Kusura bakmayın ama bu fabrikanın dişlilerinden başka bir ürün zaten çıkamaz. Bakın ABD’de MIT Üniversitesinde gençlere yönelik yapılan bir ankette, onlara “hayatınızda eksikliğini hissettiğiniz şey nedir?” diye bir soru sorulmuş, anket sonucunda %78 oranında cevap “Hayatımızın bir anlamı yok.” demişler. Aynı soruya Fransız gençler ise % 89 oranında aynı şekilde cevap vermişler.
Anlamı olmayan bir hayat için bilgi yüklemenin ne manası var? Oysa gençler tabiatları icabı dinamizm sahibidirler, yerinde duramazlar, devamlı hareket halindedirler. Onların uyuşmuş köleler olmasını önlemek için, hayatlarına katacağımız anlamlı bir aksiyonla ideal sahibi yapmak zorundayız. Çünkü ideal sahibi aynı zamanda güçlü irade sahibidir, mücadelesinde yorulmak nedir bilmez ve yaptığı işi severek yapar. Onlar sürü psikolojisini asla kabul etmezler, dolayısıyla köle olmaya da asla razı olmazlar. İnsanlığı huzura götürecek gençler ancak ideal sahipleri arasında çıkacaktır. Büyük mücadele adamları, bir ulvî davaya inanmış insanlardır. Türkiye’nin uyuşmuş, köleleşmiş, dolayısıyla başkalarının istediğini sorgusuz yapan sürülere değil; sorgulayan, irade sahibi, dinamik ve lider tabiatlı genç insanlara ekmek ve su kadar ihtiyacı vardır. Bütün gayretimiz ve duamız onlar için.
Kaynak:www.habermemleket.com justify justify no-repeat;left top;; auto