Önceden Yok Mu İdi?

Önceden Yok Mu İdi?

Son 30 yıldır söylemlerimize girmiş bu tabir maalesef. Öyleyse “Önceden yok mu idi?” diye sorabilirsiniz. Zannederim endişe, iç sıkıntı, kaygı, elem gibi başka tabirlerle ifade ediliyordu. Adına ne dersek diyelim, bildiğim kadarıyla insanlar önceleri bu kadar stres yaşamıyordu. İnsanlar daha dingin, halinden daha memnun gibiydi. Şimdi ise sanki günümüzün en yaygın hastalığı olarak ortaya çıkıyor stres. Neden olduğunu biraz düşünelim isterseniz.

Ben herhangi bir topluluğun içindeyken, insanları incelemeyi, gözlemlemeyi seven birisiyim. İnsanlar toplu taşımalarda, toplantılarda, iş yerlerinde, camide ve bunun gibi pek çok yerde genellikle suratları asık haldeler. Doğrusu, sanki bu halleri ellerinde de değilmiş gibi. Bu durum zengin-fakir ayrımı fark etmeden de süregeliyor. Gençler “Ya kazanamazsam” kaygısıyla sınav stresi, çalışanlar “işimi kaybederim” endişesiyle iş stresi, fakirler geçim stresi, iş adamları daha fazla kazanamama stresi, sağlıklılar hastalık stresi, hastalar ölüm stresi, çocuğu olan aileler çocuklarını daha iyi şartlarda yetiştirememe stresi, çocuğu olmayanlar ise yaşlandıklarında yalnız kalma endişesi ile stres altındalar. Herkesin stresi ayrı ayrı yani. İşte bu kaygı ve endişeler de insanı yiyip bitiriyor aynı zamanda ve maruz kalınan stres katlanarak büyüyor.

Benim tespitlerime göre; stresin ana kaynağı insanın haddini bilmemesi ve düşünce olarak sınırı aşma çabasıdır. Bu sınır nedir diye sormalısınız, açıklayayım. İnanan insan için, insan cüzi irade sahibidir ve bu iradenin bir alanı ve onun da bir sınırı vardır, bu sınırın ötesi yüce Yaratan’ın alanıdır. İşte insan eğer kendi iradesinin sınırları ötesine geçme çabası içindeyse Allah’a ait olan alana girme teşebbüsünde bulunuyor demektir ki işte bu durumda stres gelişiyor.

Batılı anlayışlarda bunu önlemek daha zor görülmekle birlikte, şükür ki bizim inançlarımızda “kanaatkârlık” diye bir anlayış var. Yeterince anlaşılsa stresi ortadan kalkar. Çünkü kanaatkâr insan “insanoğlu seferle mükelleftir, başarı Allah’tan” der ve kendi sınırının ötesine geçmek için zorlamaz. Bu yüzden akıllıdır da, kendini olmayacak bir şey için boşa tahrip etmez. Elinden geleni yapar, sonunda “Lütfun da hoş, kahrın da” diyerek Rabbinden gelecek her türlü sonuca razı olur. Böyle bir insanda bu yüzden stres falan görülmez. Tevekkül ehlidir o ve daima gülümser. Şükür erbabıdır aynı zamanda,“Elhamdülillah alâ külli hal” (her hale şükür)diyerek hayatını devam ettirir. Başına gelen her halin Allah’tan geldiğini bilerek rahat hareket eder. “Rabbimden gelen her şeyde bir hayır vardır” anlayışındadır. Tam teslimiyet halidir bu. Bu durumda ise stresten ufacık eser bile kalmaz.

Bu mükemmel zihniyet sahibi öyle ki, bir işe başlamadan şu sözlerle Allah’ın sınırına girmeme taahhütünde bulunarak tam teslim olur: “Gayret bizden, tevfik (yardım) Allah’tan”. İnsanla Yaratan arasındaki sınırı koruyan bu mükemmel ilişki her şartta insanı mutluluğa götürür. Keşke bunu bugünün endişeli, kaygılı ve stresli insanına anlatabilsek, o zaman insanlar çok daha mutlu ve telaşsız olurdu.

Anlaşılan o ki, stres tehlikeli ve her dile getirilişinde bir sınır tecavüzü söz konusu. Bunun çözümü için de yine Allah’a yönelip, af dilemekle işe başlamak gerekli gibi gözüküyor. Herkese stresten uzak bir hayat temenni ediyorum.

justify justify no-repeat;left top;; auto