Rahmetli Recep Yazıcıoğlu
Rahmetli Recep Yazıcıoğlu bir TV programında konuşmuş, ondan dinlemiştim. Londra Belediye Başkanının davetlisi olarak makamına gittiğinde(orada başkanlar aynı zamanda vali), belediye önündeki çok büyük park dikkatini çekmiş. Başkan’a şu Türk tipi kritik soruyu sormuş: “Sayın Başkan, şu karşınızdaki parka bir gece birileri bina yapsa, siz de sabah geldiğinizde görseniz ne yaparsınız?” Başkan şaşırmış ve “Ne demek o, öyle şey nasıl olur?” demiş. Yazıcıoğlu ısrarla “Farz edelim ki, yapmış olsalar ne yaparsınız, bununla ilgili bir kanun veya yaptırımınız var mı?” diye sorunca, “Yok öyle bir yaptırım, ama böyle bir şey asla olmaz, olamaz.” diyerek şaşkınlığını da dile getirmiş. Yazıcıoğlu konuşmasının devamında, “Adama bunun fikrini bile kabul ettiremedim.” demişti. O yıllar, Türkiye’de gecekonduların her yerden ayrık otu gibi fışkırdığı zamanlardı.
Geçtiğimiz günlerde ben de Londra’da idim. Fark ettim ki, bu İngilizler çok ilginç insanlar. Dünyayı yönetiyorlar, başta Pakistan ve Arap ülkeleri gibi pek çok ülkeyi nezaketle sömürüyorlar. İngiltere’de ayak işlerinde çalışan bir İngilizi göremezsiniz. Şoför veya temizlik gibi işlerde çalışanların % 80’i Pakistan veya Afrika’dan gelmiş Müslüman. Sömürdükleri ülkelerde de İngiliz sevgisini geliştirmeyi fazlasıyla başarıyorlar.
Ama koca şehrin hemen hemen her semtinin en kıymetli bölgesinde devasa parklar, yeşil alanlar yapmışlar. Ben inanamadım. Bunlara akılsız mı desek bilmem ki? O kadar rant oluşturacak şehrin en nadide yerlerini ağaçlara, sincaplara, kuşlara bırakmak akıl işi değil. Bize bıraksalar, Londra Belediyesini dünyanın en zengin belediyesi yaparız. Rahmetli Recep Bey gibi ben de ziyadesiyle şaşırmış bulunuyorum.
Tabii işin şakası bir tarafa, insanın ülkesini sevmesi böyle bir şey herhalde. Hemen her büyük şehirde böyle olmakla birlikte, Londra’nın en mutena yerlerine nefes alacak doğal alanlarla, tabii güzelliklerle doldurmaları mükemmel bir şey. Her tarafı betonarme binalarla dolu olan ve ufacık bir boşluk olduğunda hemen binalar yerleştirilen, spor yapmak için mecburen dağlara gidilen kendi şehirlerimizi düşündükçe, İngilizlere gıpta etmemek mümkün mü?
“Sevmek hakkını vermektir.” diye çok güzel bir söz var. “Ülkemi, vatanımı çok seviyorum” demekle iş bitmiyor maalesef. Bu tür lafazanlıklar bizde çok fazla. “Çok sevdiğin vatanın için ne yaptın? Bir ağaç mı diktin, yolları temiz mi tuttun?” diye sorulduğunda herkesin yetkisi nispetinde cevap verebilmesi gerek oysa. Bu meyanda rastladığım bir olayı anlatıp bizdeki paradoksa parmak basmak isterim: Bir gün arabamla bir durakta durmuştum. Yanımda duran bir başka arabanın arkasında yazılı bir söz dikkatimi çekmişti: “Ben bu cennet vatan için ölürüm.” Hemen pencereyi açtım ve arabanın şoförüne tebrik için seslenecekken, o da arabasının kapısını açtı ve yere tükürdü. “Eyvah” dedim, hem vatanı sev, hem de ona tükür. İnsan sevdiğinin yüzüne tükürür mü hiç?
17. Asırda bir Fransız Türkiye’ye geliyor ve dönüşte “Türkler neden yerlere tükürmez” isimli bir kitapçık çıkarıyor. Nereden nereye. Bu haller nereden geldi bize? Söylemlerimizle amelimiz birbirinden neden bu kadar farklı ki? El üstünde tuttuğu kutsal kitabının ilk söz “oku” olan insanların okumaması gibi bir şey bu. Veya Kayseri’de Hisarcık, Talas gibi varlıklı insanların oturduğu sayfiye yerlerinde bahçenin içini cennet gibi yapıp, evinin önündeki sokağa her türlü pisliği dökmek gibi bir şey. İngilizleri görünce, kendi milliyetçiliğimden utandım gerçekten. Onların şehirlerinin güzelliği karşısında, “Sömürgelerden çaldıklarıyla ülkelerini güzelleştirdiler, bizim gibi savaşlar görmediler, devletlerinin başında tek bir otorite var ve ona bağlılar.” gibi pek çok argüman geliştirebiliriz elbette. Fakat hiçbir şey bizim kendi ülkemize ettiklerimizi açıklamaz ve bizi mazur kılmaz bu konuda.
Son zamanlarda, sayın Cumhurbaşkanımızın her şehirde “Millet Bahçeleri” açılması talimatı, geç kalmakla birlikte, parkları adeta kayıp alanlar gören belediyeleri bile harekete geçirmesi açısından memnuniyet verici. Keşke, gerçek cennetin betonarmeden ibaret olmadığını ve Müslümanın görevinin bu dünyayı da özlediğimiz cennet gibi yapmak olduğunu idrak edebilsek.
justify justify no-repeat;left top;; auto