
Tasavvufta On Usül
Mübarek ramazan ayı, insanın kendini hesaba çekmesi açısından büyük bir fırsat veriyor insana. Kendi kendime bunu en iyi bir şekilde nasıl değerlendireceğimi düşünürken, uzun zamandır okumak istediğim harika bir kitap geçti elime. İmam Gazali’nin “Kalplerin Keşfi” ilaç gibi geldi bana. Kendi muhasebemizi yaparken oldukça faydalı bir kitap, tabii ki yazılanlar uygulamaya geçilirse. Aslında nefis terbiyesi her an yapılmalı diyor alimler, ama diğer zaman dilimleri ramazan kadar ruhanî bir etki bırakmıyor insanda. Demek ki oruç, hakkıyla tutulduğu takdirde insanın nefsini dizginlemesi açısından müthiş etkili. Azgın nefsimiz had hudut tanımayabiliyor, bu yüzden ona ölçü koymazsak her türlü sapkınlığa götürebilir bizi. Hakkıyla tutulan oruç, iradeli olma mücadelesinde aynı zamanda Allah’a teslimiyet gerektirdiği için mükemmel bir tecrübe oluşturuyor. Gazali’nin kitabı bu muhasebeyi bütün yönleriyle bize bildiriyor.
Gazali’yi okurken bu irade eğitimi yolunda tasavvufun önemini bir defa daha anladım. Tasavvuf, bu açıdan büyük bir hazine. İrade eğitimi için batılı bazı bilim adamları da büyük çaba sarf ediyorlar. Mesela “Duygusal Zekâ” üzerine büyük çalışmaları olan Prof. Dr. Daniel Goleman, irade eğitiminin önemini kendince ortaya koymaya çalışıyor. Onu okurken, “Keşke tasavvufu tanısa, bu kadar zorlanmazdı” demişimdir. Bugünkü bilimin bizim kadim medeniyetimizden alacağı çok şey var. Çünkü medeniyetimizin bir ayağının dayandığı irfanî anlayış tamamen ilahî kaynaklı. Dolayısıyla bilimsel yöntemlerle ulaşılamaz. Tasavvufta ilahî temelli bir eğitim söz konusu.
Bilirim, tasavvuf kitaptan öğrenilmez, o bir usta çırak eğitimidir ve uygulamalıdır. Ben maalesef, belki beceriksizliğimden dolayı, böyle yaşayan bir ustaya çırak olamadım henüz. Ama en azından büyük âlimlerin kitaplarından anlamaya gayret ediyorum ve o kitapların irfanî medeniyetimize büyük katkılarına vâkıfım. Geçtiğimiz yıllarda bir gazeteci, farklı sebeplerle arkadaşlarıma beni kast ederek “Onun tarikat bağlantılarını çözdüm, günü gelince açıklayacağım.” demesi üzerine kendisini telefonla arayarak “Kendini yormana gerek yok, ben sana bu bağlantılarımı direk açıklayayım. Ben iki tarikata mensubum, önce Üveysîyim, sonra Yesevî” deyince şaşırıp kalmış, “Onlar hakkında bilgi sahibi değilim” demişti. Bunun üzerine ben de açıklamıştım “Bak Üveysilik, doğrudan Hz. Muhammed (SAV)’e bağlılık manasına Veysel Karanî hazretlerinin yolu, Yesevîlik ise bütün Türklerin bağlı olduğu Pir-i Türkistan Ahmet Yesevî hazretlerinin yoludur” demiştim. Bu söylemle haddimi aştığımı biliyorum (Ben kim, yüce Resul’e direk bağlanmak kim?), ama gazeteci bu sözlerim üzerine şaşırıp kalmıştı.
İslam mutasavvıfları, bize insanın nefsî gelişim (terbiye) aşamasında 10 usül teklif ederler. Söylendiğine göre; bunlar sırayla uygulandığı takdirde mümine insan-ı kamil olma yolu açılır. Bunları sırasıyla ve bütün olarak uygulayan insan, en azından Allah’ın ve dolayısıyla kulun razı olduğu insan olur. Bunlardan sırayla bahsedelim;
1. Tövbe: İnsan ne hata yaparsa yapsın tövbe etmeli, Allah’tan af dilemelidir. Allah, samimi yapılan bütün tövbeleri kabul edeceğini Kuran-ı Kerîm’de açıkça ifade etmektedir. İnanan için ne büyük müjde!
2. Zühd: Müminin kötülükten uzak durması ve kötülükle mücadele etmesi. Burada sadece kaçınmak değil, aktif bir mücadele söz konusudur. (Aktif olmak dikkatimi çekti.)
3. Tevekkül: İnsanın elinden geleni yaptıktan sonra Allah’a tevekkülü gereklidir. Burada da asla pasif bir durum değil, yine aktif bir şekilde çaba gösterilmesinin sonucu tevekkülün vurgulandığını görüyoruz.
4. Kanaat: Elden gelen her şey yapıldıktan sonra sonuca rıza göstermek kanaatkârlıktır. İnsan çalışır, gereken çabayı gösterir, ama ele geçene isyan etmez, çünkü biz seferle mükellefiz, zafer Allah’tandır ve kanaatkârlık da en büyük hazinedir. Bütün yanlış anlamalar da tevekkül ve kanaat kısmında olmaktadır. “Rızkımı Allah verir.” deyip yatmak doğru değildir yani.
5. Uzlet: Mümin, görevini hakkıyla yaptıktan sonra, insanlara faydalı olma çabasında olur, nefsinin sapkın istekleri peşinde koşmaz. Onun çabası, rızkını helalinden kazanma ve Allah yolunda hizmet anlayışıdır. İnsanlara hakkı ve sabrı tavsiye eder. (Asr Suresi müthiş).
6. Zikirle meşguliyet: Mümin, devamlı kulluk çabası içinde olur ve her an Allah’ı zikir halindedir. Dünyalıkla uğraşırken bile o, Allah’la birliktedir. Yani “Eli kârda, gönlü yarda” misali.
7. Hakka teveccüh: İnsanın Yaratan’a karşı bir an dahi gaflet içinde olmayıp, her işini yaparken Allah’a yönelmesi, haktan gayrı ne varsa kalbinden söküp atmasıdır. Tertemiz bir kalple Allah’ın huzurunda olmaktır. Böyle bir insan kötülükten arınmıştır, doktor hastasına yaklaşırken, öğretmen öğrencisiyle ilgilenirken, usta duvarını yaparken işine ibadet olarak bakar. (Mükemmel bir durum, yani günün 24 saati ibadet!)
8. Sabır: Nefis terbiyesinde en önemli aşamadır. Başına gelebilecek bütün sıkıntılara karşı sabırlı olmak insanı güçlendirir, dayanıklı kılar. Mücadele ruhunun gelişmesi açısından da çok önemli. Çocuklarımıza belki de her şeyden önce sabır eğitimi vermeliyiz.
9. Murakabe: İnsanın yaptığı işlerde iyi ve kötüyü ayırt etme çabasıdır. İyiye şükür etmesi, kötüden tövbe ve dua ile uzaklaşmasıdır. İnsanın irade eğitimi açısından gerekli bir aşamadır. Sürekli kişinin kendini denetlemesi ve sorgulamasıdır. Dolayısıyla bu bilinçli bir hayatı gerektirir. Çünkü sorgulanmamış bir hayat yaşanmamış gibidir.
10. Rıza: Sonuçta Allah’ın verdiği her şeye rıza göstermektir. Mükemmel bir sonuç! Fecr Suresi 27-30. ayetlerde Allah iki taraflı rızadan bahsederek bunun daha ilerisini müjdeliyor: “Ey, imanın huzuruna kavuşmuş insan! Sen Allah’tan razı, Allah da senden razı olarak Rabbine dön. Böylece has kullarımın arasına katıl, cennetime gir!”
Allah, bu muhteşem sözlere muhatap eylesin hepimizi. (Bu maddeler içinde dikkat edilirse insan, başkalarının kusurlarıyla asla ilgilenmiyor.) İşte bütün bu aşamaları geçen insan, kimseye zarar veremez, tersine insan-ı kâmil olma yolunda epey mesafe kazanmıştır. İnsan-ı kâmil, bilge insan anlayışının zirvesidir ve insanlığın yüz akıdır. Bu durumda insan, canlı cansız bütün mahlukata fayda sağlayacak ve sorumluluk sahibi “Hazreti insan” vasfını kazanacaktır. İnsanlığın özellikle bu devirde bu seviyedeki bilge zatlara her zamankinden daha çok ihtiyacı var. İnsanlığın gerçek eğitimine de ancak bu anlayışla ulaşırız.
Bu eğitimi hakkıyla bilen ve hayatına yansıtanlara ne mutlu.
Kaynak:www.habermemleket.com justify justify no-repeat;left top;; auto