Risk Nedir ?
Üniversite’de hoca öğrencilerine tek maddelik bir soru sormuş : “Risk nedir?” Öğrenciler cevaplamaya başlarken, içlerinden biri bir dakika bile olmadan boş kâğıdı hocaya uzatıp dışarı çıkmış. Sonuçlar açıklandığında herkes, sadece sınav kâğıdını hemen veren o arkadaşlarının 100 tam puan aldığını görünce şaşırmışlar. Bunun üzerine hoca o öğrencinin kâğıdını herkese göstermiş, kâğıdın üzerinde sadece isim, soru ve en altında ise “İşte budur!” yazıyormuş. Risk almak, bazen buradaki gibi boş kâğıt verebilmektir. Herkesin yapabileceği iş değildir, cesaret gerektirir. Zaten “ticaretin onda dokuzu da cesaret”, yani risk almak değil midir?
Toplumda pek çok kişi bu risklerden kaçar ve “devlete kapağı atmak” ister. Hatta memurken bile, riskli konularda imza atmaktan kaçar ve eskilerin tabiriyle “idare-i maslahat”la uğraşır durur. Bu, suya sabuna dokunmadan durumu idare etmektir. Böyle bir memur zihniyeti, toplumu geliştirecek bir hamleye sahip değildir. Böylece risksiz bir şekilde konumlarını muhafaza ettiklerini düşünürler.
Risk her zaman sınavda boş kâğıt vermek kadar meşakkatsiz değildir. Her iş de bir kuluçka dönemi vardır, aynı zamanda sıkıntı ve meşakkatlerle doludur. Yani hiç bir doğum, çilesiz ve dertsiz olmaz. Bu dönemde sabır eden ve dayanıklı olan sonunda rahata erer. Zahmetsiz rahmet olmaz, bir başka deyişle külfetsiz nimet beklemek boşa kürek sallamaktır.
Ben de hayatım boyunca defalarca çok büyük sıkıntılara maruz kaldığımı, bu arada da riskler aldığımı söylemeliyim. Fakat buradaki kuru kuruya bir cesaret değildir. Bu risklerin, benim büyük sıkıntılara düşmeme sebep olmakla birlikte aynı zamanda da şahsî başarımın sebeplerinden olduğunu da düşünüyorum. Zamanında elimdeki, avucumdaki paranın hepsini henüz örneği olmayan bir “Tıp Merkezi”ne yatırmam bir riskti. Büyük hastanemiz yapılırken ve büyük bir borç altına girmişken, eğitim sektörüne de yönelmemiz bir riskti, ama şükürler olsun ki iki alanda da başarılı olduk. Diğer yandan güvendiğim, yeteneğine inandığım bir gençle (Mehmet Bozdağ) “Tekden Film”i kurma gayretimiz de daha büyük bir riskti. Başlangıçta bazı belgesel veya dizi çalışmaları yapmakla birlikte hep zarar ettik ve yaklaşık 5 yıl büyük sıkıntılar çektik, fakat sonunda halis niyetimiz bizi “Diriliş Ertuğrul” projesiyle karşılaştırdı. Bu tamamen Allah’ın bir lütfu oldu benim için.
Tıp Fakültesi yıllarımda, Türkiye’nin yetiştirdiği büyük yönetmen ve yapımcılardan Osman Sınav ve İsmail Güneş arkadaşımızdı ve ben onların yaptıklarının hayranıydım. İleride imkânım olursa onlarla birlikte sinemaya girmem gerektiğini düşünüyordum. Bu ülkeye ve değerlerine sevdalı insanların mutlaka sinema sektörüne girip, güzel işler çıkarması gerektiğine inanmakta idim. Bu düşüncelerimi, Kayseri’de rahmetli üstad Yücel Çakmaklı ve Yusuf Kaplan (o sırada İngiltere’de yüksek lisans öğrencisi idi) ile benim de konuşmacı olarak katıldığım “Milli Sinema Paneli”nde ortaya koymaya çalışmıştım. Diğer yandan, benim erkek evladım olmadığı için, kardeşim Nihat’ın oğluna ben isim koymuştum. Allah hayırlı ömürler versin adı “Ertuğrul Gazi”dir.
2010 yılında kurduğumuz Tekden Film ile ne derece başarılı olacağımızı bilmiyorduk, ama bu alanda kendi değerlerimize sahip çıkan şirketlerin olması gerektiğinin de farkındaydık. “Muhteşem bir medeniyetin varisleri olan bizler, nasıl olur da bunu dünyaya anlatamayız?” diye kendi kendimize hayıflanıyorduk. Karşımıza ilk defa “2010 Kültür Başkenti” programı çıkmış, oraya verdiğimiz ilk projemiz kabul edilmişti. Osmanlı Medeniyetinin zihniyetini ve dayandığı üç tip insan grubunun anlayışını anlatmaya çalıştığımız “Ustalar, Âlimler ve Sultanlar” Belgeseli ile katıldık. Çekimler Kayseri’de yapılmıştı. Bu ilk işimizde oldukça iyi bir iş çıkarmış, ama zarar etmiştik. Daha sonra bir Belediyeye bir “Planatoryum” yapmış fakat paramızı uzun süre alamadığımız için o işten de zararla çıktığımızı hatırlıyorum. Bu arada “Gönül Hırsızı” diye bir diziye ortak olmuştuk. Bu dizi, Tekden Film adına yaklaşık 30 kadar bölüm çekildi ve gösterildi. Fakat sonuçta yine kâr yoktu.
TRT’den, ortağım Mehmet Bozdağ vasıtasıyla Diriliş projesi teklifi geldiğinde çok heyecanlandığımı ifade etmeliyim. O geceyi şükür ve duayla geçirdiğimi hatırlıyorum. 2014 Haziran ayının başıydı. TRT Genel Müdür Yardımcısı, birlikte gittiğimizde “tamam” demiştik. Ama kendisi bize TRT ile sözleşmenin ancak 3 ayda imzalanabileceğini söylemişti. Bunun üzerine ben: “Tamam başlayalım, ama alt yapı ve diğer harcamaların hepsi bu arada yapılacak, oyuncular ayarlanacak ve maaşları verilmeye başlanacak, bu kadar harcama yapılmasına rağmen ya bu üç ay sonunda projeden vazgeçilir, ya da sizi görevden alırlarsa ne olacak?” diye sorduğumda o da bana: “evet bu büyük bir risk. Buna göre karar vermelisiniz.” demişti. Gerçekten büyük bir riskti bizim için. Eğer bir olumsuzluk olursa, ekonomik olarak çok zor bir duruma düşebilecektik. İki gün uykularım kaçmış, bunu düşünmüştüm. TRT’yi, Mehmet’in heyecanını ve gayretini, başarırsak Türkiye’ye vereceğimiz hizmeti düşündüm. Bu proje, gerek benim hayatımda ve gerekse Mehmet Bozdağ için çok büyük bir fırsattı ve ben “Bunu değerlendirmezsek, belki de kendimi hayatım boyunca affetmeyeceğim.” dedim kendi kendime. Sonunda riski kabul ettik ve başladık. Tabii ki büyük borca girdik. Bu arada üç ayın dolmasını dört gözle bekledik. Fakat üç ayda imzalar atılamadı, beş aya uzadı, nihayetinde kasım ayı sonunda müjdeyi aldık ve rahatladık. Projemiz resmen imzalanmıştı. Bu arada çekimler yapılmaya başlamış, aralık ayı başında da TRT’de ilk gösterim yapılmıştı. Daha ilk bölümden itibaren reytingleri alt üst etmişti. O ilk bölümde başlayan bu başarı son bölüme kadar da devam etti. Darısı devamı olan diğer projelere.
Diriliş dizisinin bu başarısında pek çok etken olduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce bu alanda gelecekte de –inşallah- büyük eserlere imza atacağına inandığım Mehmet Bozdağ, her anının heyecanını adeta bizzat yaşayarak ve hissederek senaryosunu yazmıştı. Seyirci kitlesi, yazan ve çekenlerin samimiyetini daima hissetmişlerdi. Giysiler ve dekorlar çok kaliteli yapılmış idi. Türk dizi sektöründe yeni hamleler yaptırmıştı. Mesela dünya çapındaki pek çok film de uygulanan atların dörtnala giderken devrilmeleri sahnesi ve savaş sahnelerindeki koreografik çekimlerin eğitimleri profesyonel ekipler tarafından verildi ve bu konuda hiçbir masraftan kaçılmadı. Oyuncu seçimleri ve performansları üst seviye oldu. Çekimlere gelince o da her yönüyle muhteşemdi. Neticede yapım bütünüyle harikaydı. Bütün bunlar, halis niyetle birleşince Allah’ın bariz yardımı ortaya çıktı. Bu başarı, aynı zamanda dizinin yurt dışına da açılmasıyla, dünya çapında bir prodüksiyona dönüşmüş oldu çok şükür. Şu an Türkiye tarihinin reytingi sürekli olarak en yüksek kalabilen dizisi olarak kabul edilmektedir.
Şunu açıkça ifade etmeliyim ki, diziyi asla ticarî bir meta olarak görmedik, bu güzel millete ve tarihimize hizmet olarak düşünmüştük. Dolayısıyla iş en kaliteli şekilde ve tarihi misyonuna uygun yapılmıştı. Diriliş Ertuğrul, tarihimizi ve değerlerimizi asla suistimal etmedi, aksine gerçek tarihi merak edip arzulayan ve özlem duyan milyonların gönlüne su serpmiş oldu. Asırlarca ezilmiş olan bir milletin bu diziyle kendini bulduğu, insanların dizideki oyuncularla özdeşleştiği görülmektedir. Aynı zamanda Türk ve İslam ülkeleri başta olmak üzere ellinin üzerindeki ülkenin televizyonlarında gösterilmektedir. Sonuçta, bir milletin dirilişine vesile olan bir diziden bahsediyoruz. Öyle ki, 15 Temmuz şanlı direnişinin etkenlerinden birinin Diriliş Ertuğrul dizisi olduğu pek çok aydın kişi tarafından ifade edilmektedir. “Biz, Diriliş ve Kurtlar Vadisi seyrederek büyüyen bir nesiliz, bizi kim esir alabilir, bize kim boyun eğdirebilir?” denmiştir.
Hayat daima risk içindedir. Ancak risk almayı bilen insanlar büyük başarılara imza atabilirler. Gençler risk alabilmeyi bildikleri ve hedefe asla yılmadan yöneldikleri takdirde başarı kaçınılmazdır. Halis niyetli olduğumuz ve işimizi en iyi şekilde yaptığımız için inandım ki, yüce Allah daima bizimle beraber olmaktadır. Yüce Allah’ın ortak olduğu bir iş’te başarısızlık mümkün mü?
justify justify no-repeat;left top;; auto