Sağlık Market

Sağlık Market

Daha önceki bölümde bahsettiğimiz “farklı bakış”ı biz kurduğumuz bütün işletmelerde uygulamıştık. Bu uygulamalarımız da bir nevi inovasyon çalışmalarıydı aynı zamanda. Bunları kısa özetler halinde anlatmak istiyorum. Bunlardan ilki “Sağlık market” uygulamamızdı.

Doksanların ilk yıllarında Kayseri’de ilk “market” açılmıştı. Bu hizmeti Kayseri’ye getirenler, benim de akrabam olan “Beğendik” ailesiydi. Daha sonra marketçilik Türkiye’de hızla çoğalmış olmasına rağmen bu ilk girişim beni çok etkilemişti. Defalarca gidip incelediğimi ve üzerinde düşündüğümü hatırlıyorum.

Kendimce inovasyon yaparak, arkadaşlarıma buradan çıkardığım sonucu açıklamıştım. Biz de sağlık alanında market açacaktık. “O da ne, öyle şey olur mu? Asla tutmaz.” diyenler çok oldu. Fakat ben hiç kimsenin cesaret edemediği zamanlarda Devlet Hastanesindeki görevimden istifa ettim. Muayenehaneme gelen birkaç hastayla 8-9 ay idare etmeye çalıştım. 1993 yılında, bana inanan bazı doktor arkadaşlarla “Sağlık Market”i oluşturmaya gayret etmiştik. Burada doktorlar birlikte çalışacak, çeşitli laboratuarlar içinde olacaktı. Yani o zamana kadar ayrı ayrı muayenehanelerde çalışan doktorlar, burada marketleşerek birarada çalışacaklardı. “Türkiye’de bir örneği var mı?” diye araştırdığımızda, İstanbul ve Ankara’da birkaç ufak ve basit örneğiyle karşılaşmıştık. Ama bizim ki onlardan büyük olacaktı.

Uygun bulduğumuz dört katlı bir binayı kiraladık ve başladık çalışmaya. Her şey devlet hastanelerinden farklı olmalıydı. Bu yüzden kapı ve pencereler pembe renge boyattık, özel kokularla klasik hastane kokusunu yok ettik, hosteslerle gelen hasta ve yakınlarının memnuniyetini arttırdık. Çok sonraları “Tıp Merkezleri” halinde örnekleri çoğalan bu yapıya biz, tarihte “tıbbın kralı” kabul edilen “İbni Sina” ismini verdik. Türkçe ve söylenmesi kolay olduğu için de yanına “Sağlık Merkezi” ünvanını ekledik. Çoğu kişinin başarısız olacağımızı söylemesine rağmen, ikinci aydan itibaren binamız dolup taşmaya başlamıştı. Başımızı kaşıyacak zamanımız neredeyse olmuyordu. Aradan 3 yıl geçtikten sonra bizi taklitler başladı ve sayıları giderek arttı. Bizim sağlık sektöründeki maceramız işte böyle başlamıştı. Daha sonraları Anadolu’da alanında ilklerden olan “Kayseri Kalp Hastanesi”ni, sonunda ise bunları birleştirerek “Tekden Hastanesi”ni hizmete açtık. Daha sonraları açtığımız “Denizli Tekden Hastanesi” ise bizim adeta ustalık eserimiz olmuştu.

Gençlik yıllarımda, eğitim alanı da aynen sağlık sektörü gibi ilgimi çekiyor, eğitim kurumları açıp, pırıl pırıl çocuklarımızı en üst seviyede eğitmek bir ideal olarak kalbimde büyüyordu. Bu düşüncemi bazı eğitimci arkadaşlara da açıyordum. Bir gün bazı arkadaşlar beni ziyarete gelip, bu yönde teşvik ettiler. Aslında maddi yönden en sıkıntılı günlerimizdi. Çünkü Kayseri’de Tekden Hastanesinin binasını yaptırmakla uğraşıyorduk. Buna rağmen hepsi birbirinden değerli bu eğitimci arkadaşlara olumlu cevap verdim ve çalışmalara başladık. İşlerimiz yolunda gitmiş, derhal okul binamızı kiralamıştık.

Okul açılırken, ortak kararlarımızdan biri açacağımız okulun “akıllı okul” standartlarında olması olmuştu. O yıllarda akıllı tahtaların ismi yeni duyulmaktaydı ve İstanbul’da sadece bir iki okulun numunelik akıllı tahtalar alıp deneme yaptıklarını öğrenmiştim. Böyle olmasına rağmen, 2006 yılında okulumuz açılırken bütün sınıflarımız akıllı tahtalarla donanmıştı. Böylece “Türkiye’nin ilk dijital –akıllı- okulu Tekden Eğitim Kurumları olmuştu. Öğretmenlerimiz o yıldan beri akıllı tahta eğitimleriyle birlikte, mutlaka çok güçlü eğitimden de geçmektedirler. Daha sonra İstanbul Küçükyalı semtine de kazandırılan bu okullarımızda çocuklarımız hem bilgi donanımı, hem de terbiye açısından en iyi eğitimi aldıklarını düşünüyorum. Okulumuz, liseye giriş sınavlarında daha ilk yılda kitlesel başarıda Türkiye 4. olmuştu. Bugün itibariyle Fen ve Anadolu Liselerimiz de Türkiye’de ilk yüz arasına en az 5-6 öğrenci girdirerek bu başarısını arttırarak devam etmektedir. Bütün öğrencilerimizi “lider şahsiyetli” insanlar olarak görüyor ve ona uygun eğitim vermeye gayret ediyoruz. Bu okullardan eline mikrofon alıp sahnede konuşmadan, tarihini birçok etkinlikte yaşamadan, farklı sosyal yetenek alanlarda başarılı çalışmalara imza atmadan mezun olan çocuk yok gibidir. Özellikle eğitimci konusunda da şanslı olduğumu söylemeliyim.

Eğitim alanında yaptığımız ve Türkiye’de bir örneği henüz olmayan diğer teşebbüsümüz ise, İstanbul’daki “Orman Park” çalışmamızdır. Burada okul çocuklarının en azından birkaç saat, öğretmenlerinin, belki ailelerinin de yanlarında olacağı tabiat ortamında, ormanın yanında bir eğitim çalışması yapılmaktadır. Buradaki çamur, ahşap vs gibi atölyelerde çocuklar keyifli vakitler geçirirken, aynı zamanda eğitilmektedirler. “Eğitim eğlenceli olmalı” sloganıyla hareket eden Orman Park, eğitim kurumlarımızın alternatifi değil, zenginleştirilmesidir.

Üçüncü hamlemiz, sinema ve dizi yapımı alanında olmuştur. Bu sektörün eğitimdeki olumlu-olumsuz etki ve katkısını bildiğimiz için bu alana ilgisiz kalamazdık. 2010 yılında, kendisini liseden beri tanıdığım, takip ettiğim ve yeteneklerini fark ettiğim değerli ortağım Mehmet Bozdağ’la “Tekden Film Yapım Şirketini” kurduk. Bu başarılı macerayı da bir sonraki konuda anlatacağım inşallah.

Bütün bunlarla şunu anlatmaya çalışıyorum. Ne alanda girişim yapılırsa yapılsın, öncelikle alanı bilmek, odaklanmak, olaya farklı bakmak ve en kalitelisini yapma gayreti içinde olmak önemlidir. Tabii ki, akıllı ve becerikli insanlarla çalışmak da olmazsa olmaz şarttır. Sağlık, eğitim ve film yapım alanlarında belki de Türkiye’de en iyilerle çalışmaktayız. Bu işlerin başındaki yöneticilerin her birinin de alanlarına hâkim, en iyilerden olduğunu söylemeliyim. Bizim bu başarılarımızın belki de en önemli püf noktası hitap ettiğimiz Türk milletinin değerlerine sahip çıkan, onu içinde en ileri derecede hisseden, dolayısıyla milletin gönlündekine bütün hücrelerine kadar vakıf olan, onun heyecanıyla hareket eden kişiler olmamızdır. Kurumlarımız ticari olmaktan çok önce insanlarımıza hizmet etmeyi ve onların mutlaka dualarını almayı hedeflemiştir. Milletimize ve değerlerine olan aşkımız ise başarımızı sağlayan en önemli faktördür.

Bütün bunların sonunda bu halis niyetlerin yüce Allah’ın yardımına mazhar olduğunu da asla söylemeden geçemeyeceğim. İnanıyorum ki, halis insanlar, halis niyetlerle bir araya gelir, o yönde gayret içinde olurlarsa, Allah’ın yardımı mutlak olmaktadır. Buna şükredilmez mi?

justify justify no-repeat;left top;; auto