
Frekansınızı Değiştirin
Herkesin sorduğu bu soruyu bir de biz soralım. Dünya tarihi boyunca gençlerden şikâyet etmeyen bir toplum yoktur. Mısır’da çıkan 2000 yıllık tabletlerde bile gençliğin bozulduğundan bahsedilmektedir. Aslında bu şikâyetin sebebi, insanlar yaşlanıp kendi enerjilerini kaybedince; kendi gençliklerini unutup son derece hareketli ve enerjik olan gençlerin halinden anlayamamalarıdır. Oysa her devirde; bebekler ağlayacaktır, çocukları oyundan alamayacağız, gençler ise heyecanlarını coşkuyla ortaya koyacakları eylemler içinde olmak isteyeceklerdir.
Gençleri iyi tanıyan liderler onların enerjilerinden istifade etmek için onları harekete geçirerek idealler yüklerler. Bunu onların ruhuna hitapla ve onlara bekledikleri aksiyonu vererek gerçekleştirirler. Aynı zamanda gençler adalet, merhamet gibi duygular konusunda yetişkinlere göre daha hassastırlar ve haksızlıklara karşı çok daha kolay isyan ederler, dolayısıyla idealisttirler. Bu yüzden bu duygularına hitapla onları elde etmek mümkündür. Bazen bu yönleri onların kötüye kullanılmalarına da yol açabilir. Bu duygulara yönelik hassasiyet eğer bir ideale dönüşmemişse, ileri yaşlardaki insanlarda genellikle azalır veya sadece lafta kalır. Mücadele edilmediği için de insanlar haksızlıkları kanıksarlar ve tepki göstermezler. Gençler işte bu tepkisizliğe de isyan ederler. Sonuçta kendilerini anlamayan büyüklerine karşı bu isyanları sessiz bir tepkiye dönüşür ve onları kendilerine rol model olmaktan çıkartırlar. Bu durumda genç ile çevresindeki büyükler arasında görülmeyen bir duvar örülmüş olur. Bu yüzden onların söylemleri bir kulaklarından girer, diğerlerinden çıkar. Şu an inançlı insanların kendi çocuklarına yeterince etkili olamamalarının sebebi budur.
Günümüzde, çevresinde örnek kimseler bulamayan gençler artık dış etkilere oldukça açık hale gelmektedirler. Özellikle her türlü sapkın bilgi ve yönlendirmenin olduğu internete kendini teslim etmektedirler. Zehir teneke kutuda değil, altın kupada verilir. Sözde onların ruh yapılarına hitap eden güzel sloganlarla onları avlayabilmektedirler. Gençlerin nefsine cazip gelecek her şer modern anlayışla böylece önlerine konulmaktadır. Bu süreç sonucu anne ve babalar son derece farklılaşmış gençlerle karşılaştıklarında iş işten geçmiş olur. Adına maalesef muhafazakâr denilen bizim camiada bu olaylar son zamanlarda çok sık görülmektedir. Gençlerimizi anlayamadığımız ve onlarla hemhal olamadığımız (empati kuramadığımız) sürece de bizden uzaklaşmaya devam edeceklerdir. Yani gençlerimizi bizim ilgisizliğimiz ve şuursuzluğumuzdan dolayı kaybetmekteyiz.
Bugün muhafazakâr camiayı siyasette Akparti ve MHP, seküler (sadece bu dünya için yaşayan) camiayı ise CHP temsil etmektedir. Buradan bakarsak; seküler yaşayan ailelerden milli-İslami çizgiye gelen genç var mı? Varsa da çok az oranda olduğunu biliyoruz. Bu yönden bakınca durum muhafazakârların aleyhine gelişiyor. Sağ partilerin tabanındaki gençlerin sola gitmesi veya seküler bir hayatı tercih etme oranı bugün için bariz olarak oldukça fazla görünüyor. Buna çok örnek verebiliriz, ama sadece okulların mezuniyet programları bile yeter. Çocuklarının giyimlerine bile tesir edemeyenlerin ne derece çok sayıda olduklarını görmek bile beni üzüyor açıkçası. İstatistiklere göre ise bugün için sola oy verebileceğini düşünen gençlerin sayısı oldukça fazla. Kitap Fuarlarına katılan yayınevi sahibi bir arkadaşım, “Biz önemli bazı yazarları getirdiğimiz halde, adını, sanını duymadığımız bazı genç yazarların önündeki imza kuyruğu bizimkinden çok daha fazla oluyor.” demişti. Bir radyocu arkadaşa “Gençler sizi dinliyor mu?” diye sorduğumda ise aldığım olumsuz cevap üzerine “frekansınızı değiştirin” demiştim. Önce yanlış anlamış ve frekans değiştirmenin mümkün olmadığını bildirmişti bana. Sonra “gençlerin frekansına girmelisiniz.” sözüm üzerine bunu yeterince başaramadıklarını dile getirmişti.
Burada şunu ifade etmem önemli: Gençlerin ruhuna uymayan ve bizce de yanlış anlaşılan “muhafazakârlık”, isimlendirme olarak çok tartışılsa da yeni mesajlara, yeni heyecanlara açık olduğu sürece güzeldir. Bizim inanç ve değerlerimiz, aslında hemen her alanda dünyayı heyecana sevk edecek mükemmel mesajlara sahipken, gençlerin nefret ettiği uyuşmuş, durağan bir anlayış sergiliyoruz maalesef. Hele İslam’ı temsil ettiğini söyleyen bazı kişilerin seviyesiz tavırları onları milli ve dini olandan uzaklaştırıyor. Mesela hijyen hassasiyetinin bu kadar geliştiği bir zamanda, ağzına alıp çiğnediği bir hurmayı müridine yediren Hoca imajı nasıl olumsuz etki yapıyor, görüyor ve ürküyoruz gençler adına. İslam adına yapılan adaletsizliklerin, devlet kademelerinde dönen rüşvetlerin doğurduğu tepki ise cabası. Oysa İslam daima doğrunun, iyinin, güzelin savunulduğu bir dindir.
Diğer yandan bu din hiçbir zaman durağan, statükocu bir anlayış ortaya koymuyor ki. Sürekli haksızlıkla mücadele ve mazlumların savunucusu olma, insanlığı her an harekete getirecek dinamizm İslam’ın özünde mevcut. Yunus ne güzel ortaya koyuyor bu dinamizmi: “Her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası!” Her dem yenilenen bir anlayış asla durağan değildir ve gençlere heyecan verecek uygun bir anlayıştır. Burada gençleri değil, kendi neslimizi sorgulamak zorundayız. İslam’ın bu aksiyoner tavrının tersine bizdeki farkına varmadan usandıran, nefret ettiren söylem ve tavırlar gençlerimizi bizden uzaklaştırıyor.
Bunların sebeplerini düşündükçe kendi gençlik yıllarıma gidiyorum. Bizler öğrencilik yıllarından başlayan bir davanın peşindeydik: “Nizam-ı Alem Davası”. Müslüman Türk’ün dünyayı Allah adına düzene sokması, idare etmesi diye açıklayabilirim. Mazlumların koruyucusu ve kollayıcısı bir milletin asırları içine alan bu ülküsü bizi coştururdu. Ama bugün anladım ki, her Türk, nizam-ı âlem davasından önce “Nizam-ı Nefs Davası” içinde olmalı. Kendi nefsiyle mücadele etmeden, “üsve-i hasene” (en güzel örnek) olan yüce Peygamber’in ahlakıyla ahlaklanmadan büyük davaları taşımamız mümkün değilmiş omuzlarımızda. İnandığımız değerleri hayatımıza aktararak güzel örnekler olabilirsek eğer, ancak o zaman gençleri etkilememiz kolay ve mümkün olacaktır. Yani önce güzel örnek olmalı, sonra gençlere kalbimizle, sevgimizle yaklaşıp onları sorgulamadan kucaklamak zorundayız. İşte gençleri etkilemenin yolu budur. Onları üslub-u kalle (sözle) değil, üslub-u halle kendi tesirimiz altına alabiliriz ancak. İşin özü, lafda değil, samimi davranışlarımızdadır.
Biz gençlerimizi sapkın yollardan korumak, yeniden kazanmak zorundayız. Sadece kendi çocuklarımız için değil, çevremizdeki bütün çocukları halemiz (etki alanımız) içine almak gayesiyle olmalıdır çalışmalarımız. Aksi takdirde sorumluluktan ve vebalden kurtulamayız. Bunun için de birilerini suçlayacaksak eğer, onlardan evvel kendimizi suçlamalıyız, onlara iyi örnekler olamadık diye. Gençlik bir yere gitmiyor, güzel örnekler arıyor kendine. Biliyoruz ki, gençliğimizi kaybedersek geleceğimiz yok olur.
Kaynak: www.habermemleket.com justify justify no-repeat;left top;; auto