Gençler Niçin İntihar Eder
Son zamanlarda gençlerin hayata küskünlüğüne ve bu yüzden de içinde yaşadığı toplumdan adeta intikam alma düşüncelerine dair çok olay işittim. “Ne oluyoruz? Nerede hata yapıyoruz?” diye haykırasım geliyor. Çok dertliyim bu konuda çünkü. Olanları incelediğimizde, çok üzülüyoruz ama kendimizi sigaya çekme gereği de hissediyoruz. Bu yönde vereceğim üç farklı örnekten ilki herkesin bildiği, Enes Kara isimli, cemaat yurdunda kalan bir Tıp öğrencisinin arkasında görüntülü bir konuşma bırakarak intihar etmesi. Bir başkası, psikoloji profesörü bir arkadaşımın telefonda bahsettiği bir genç kızımız. Arkadaşım ağlamaklı bir tarzda “Ağabey, sağlam çizgide gençler de var değil mi, söyle de biraz sevineyim” demişti. Bu genç kız da İslami çizgideki bir yurtta kalıyormuş ve intikam için çok uygunsuz işler yaptığını Hoca’ya anlatmış. Duyduğum üçüncü bir kişi ise imam olarak yetişen bir genç. Tanıdığım bir Hocaya itiraf ederek diyor ki “Çevremden intikam almak için tam bir buçuk sene abdestsiz namaz kıldırdım.” Bu kişiler sadece birer örnek ve bizi endişeye sevk etmek için de yeterli. Bunlar, üzerinde çok mütalaa edip bir şeyler yapmamız gerektiği konusunda bizi zorluyor. Bu yüzden çok ciddi bir otokritik yapma ihtiyacı içinde olduğumuzu ifade etmeliyim.
En başta kamuoyunun iyi bildiği Enes Kara’nın intiharını ele alalım. Üzerinde psikologlar, sosyologlar, pedagoglar, psikiyatristler ve eğitimciler gibi hemen herkesin çok ciddi çalışmalar yapması gereken bir hadise. Ama maalesef bu olayla ilgili şimdiye kadar Türkiye’de sadece iki grup konuştu. Biri bu olay sebebiyle İslam’a ve İslamî cemaatlere vurma çabası içinde olan bir karanlık grup, diğeri ise olayda hiç suçları olmadığını, sadece çocuğun ateist fikirlerinden dolayı intihar ettiğini söyleyen aile ve cemaatler. Asıl konuşması gerekenler ise maalesef konuşmadılar. Oysa burada asıl sorulması gereken şudur: “İnançlı ailelerde ve İslamî çevrelerde yetişen bu gençleri dinden soğutan ve ateizm noktasına getiren nedir?”
Ben kendi açımdan değerlendirdiğimde, Enes ve benzer gençlerin hepsinin çok zekî gençler olduğunu tahmin ediyorum. Bu düşüncemi onları tanıyanlar da destekliyor. Biz biliyoruz ki, üstün zekâya sahip gençler bir takım dayatmalardan, kalıplaşmış, anlam yüklenmemiş ve birer ritüel haline gelmiş davranış ve anlayışlardan nefret ederler. Onlar söylenilenleri daima sorgulayan, kölelik zihniyetine isyan eden, şahsiyet sahibi olma çabasındadırlar. Onlara hitap etmek için öncelikle sevgi ve samimiyetle yaklaşmak, onların ruhlarına dokunmak ve aklî sorgulamalarına tatmin edici cevaplar vermek gerekmektedir.
Ateistler, sosyal medyada dolaşan ve bu merak içindeki zeki gençlerin kafasını karıştıracak en az yüz soru hazırlamışlardır. Bu şaşırtıcı sorulara klasik din eğitimi almış din hocalarının, imamların cevap vermesi mümkün değildir. Bu çocuklar o soruların cevaplarını öğrenebilecekleri başka bir ortam da bulamamaktadırlar. Oysa bu sorulara cevap vermekte zorlanılsa bile muhatabın samimi ve sevgi dolu bir davranışla ve kızmadan “Gel cevabını birlikte arayalım” gibi bir yaklaşım çok daha güzel olacaktır. Bizim dinî çevrelerde bu sorular sordurulmaz, soranlar da aforoz edilir. Halbuki bunlar 8.-13. asırlarda İslam coğrafyasında serbestçe sorulmuş ve karşılık verilmiş sorulardır. Bu yüzden o dönem İslam dünyasından bugün gururla anlattığımız nice dâhiler çıkmış ve o dönemler İslam’ın altın çağını oluşturmuşlardır.
Baskı ve dayatmalar sonucu kendi istediklerini yapamayan, kendini ifade edemeyen, özgür düşünme ve tercihlerinin önünde adeta aşılmaz duvarlarla karşılaşan ve yine de ahlaki sebeplerle isyan edemeyen, sonuçta kaçacak bir yer bulamayan ve kendilerini bir kafese sıkıştırılmış gören gençler kendilerine intihardan başka tercih bulamazlar maalesef. Bu gençler için ne kötü bir son.
Onların, kendilerini iyi anlayan, sorgulamalarına sabır ve samimiyetle cevap verebilen gönül insanlarına, bilge kişilere ihtiyaçları var. Cemaatlerimizin kökeni genellikle Horasan Erenlerine dayanmasına rağmen, bugün bunları konuşmak bir paradoks oluşturmuyor mu? O yüce gönüllü insanların tavrı ve davranışı biraz aklımıza gelse ve onlar gibi yaklaşsak gençlere, inanıyorum ki ne mükemmel sonuçlar alırız.
Milletimizin ufkunu açabilecek ve öncü insanlar olabilecek zekî çocuklarımızın bu tepkilerinden büyük dersler çıkarmamız oldukça önemli. Onların bizden ve değerlerimizden uzak düşüşü ve yok oluşları büyük bir zaaf bizler için. Gönüller yapmaya gelen ve insanı yaratılmışların en yücesi ve şereflisi olarak gören bir dinin mensupları olarak, buradaki bütün hatalar bizlerden kaynaklanıyor. Ama bizim yaklaşım bozukluğumuz yüce dinimiz İslam’a zarar veriyor. Bu altından kalkamayacağımız bir vebal oluşturmaktadır.
Bütün bunlardan sonra suçu, kendimizde değil, hâlâ şeytanda aramaya çalışmak, sadece kafamızı kuma gömmek demektir. Bu her an nice kayıplara sebep olmaktadır. Oysa kaybetmeye hiç tahammülümüz yok. Gerçeklerle yüzleşmek ilk yapmamız gereken şey. Bu yüzden bir hayli dertlendim ve bu acı gerçekleri yazmak zorunda hissettim kendimi.
Her mümin, yanlış düşünseler de gençleri kucaklayacak, kalbini onlarla paylaşacak bir Bilge insan gibi davranmalıdır. Bunu yapamayacak kişiler ve cemaatler ise hiç olmazsa isimlerindeki “İslam” ismini gizleyerek zarar vermemelidir.
Ey inanan kişi, titre ve kendine dön!
Kaynak:www.habermemleket.com justify justify no-repeat;left top;; auto