
Gençlik Bozuldu Mu ?
Son zamanlarda da çok sık duyuyorum “Gençlik bozuldu” sözlerini. Hatırlıyorum, bizim gençlik yıllarında da benzer söylemler içinde olanlar çoktu. Hatta bazı tarihçiler, Mısır’da bulunan M.Ö. 2000’li yıllara ait bazı tabletlerde de bu gibi şikâyetlerin olduğunu yazıyorlar.
Dikkat ediyorum, bu şikâyetleri dile getirenler genellikle gençlerle ilgili hiçbir gayretin içinde olmayanlardır. Kabul etmek gerekir ki, ortam gençler için daha da zorlaşıyor. Ahlaksız kitaplardaki sadece subliminal değil açık açık verilen sapıkça mesajlar, sosyal medyanın fütursuzca yayınları, sinemalar ve bazı dizi filmler, hemen hepsi gençleri hedef almış durumda. Çağımızın hastalığı kapitalizm de çocuklarımızın her şeyin temeline parayı koymalarına sebep oluyor. Ayrıca gençler arasında yayılan moda fikirler, düşünmekten ve sorgulamaktan uzak gençlerimizi kendine çekiyor. Sanki hepsinin arkasındaki hain eller özel bir gayret içinde. Tabii ki arkalarında “dış güçler” de olabilir, hepsi kabul…
Ama her şeye rağmen suçluyu bunlar arasında aramak zaten en büyük suç. Gerçek suçlu mu? Herkes kendine baksın. Şikâyet etmekle bu vebalden asla kurtulamayız. Hainlerin ve dolayısıyla şeytanın görevi insanı bozmak ve saptırmak değil mi? Tabii ki, onlar gençlerimizi saptırmak için her vasıtayı kullanacaktır. Şeytan taşlamaktan vazifemizi yapamaz duruma düştük, hatta ne yapmamız gerektiğini bile bilemez olduk. Bu durum, acaba gençlik konusundaki cahilliğimizi de ortaya koymuyor mu? Eskiler derler ki “Sürülmeyen, bakım yapılmayan tarlayı ayrık otları ve dikenler istila eder.”
Lisemizin ilk açıldığı günlerde ziyarete gittiğimde; gençlerin yanından geçerken gençlerin benimle ilgilenmemesine bozulmuştum. Yanlarından geçerken hiç biri bana dönüp bir selam bile vermemişti. Oysa çoğu beni tanıyordu. Sonraki gidişimde taktik değiştirdim ve ben onlara selam verip, hatırlarını sordum. Bu seferde neredeyse boynuma sarılacaklardı. Sonra anladım ki, onlar benden hamle bekliyorlarmış. Ve yine anladım ki, hangi çocuğun ruhuna dokunursanız onu kazanırsınız.
Bir gençten şikâyetçi isek, “Ben neyi eksik bıraktım” diye düşünmemiz gerek. Suçu eğer kendimizde ararsak o zaman sıkıntının kaynağını tespit etmiş olur ve çözümü buluruz. Mutlaka çocuklarımız ve gençlerimize sevgiyle ve samimiyetle yaklaşmalı ve verici olmalıyız. Asla tenkit etmeden ve tavsiyede bulunmadan onlar için yaşayan güzel örnekler oluşturmalıyız. Bizim değil, onların anladığı dilden konuşmalıyız. Çünkü nesiller çok hızlı bir değişim içinde ve biz bizim bakışımızı onlara dayatamayız. İlmin kapısı Hz. Ali “Gençlerinizi onların yaşayacağı çağın icaplarına göre yetiştirin” derken aslında büyük bir keramet gösteriyor ve bugünkü genç nesilleri işaret ediyordu. Çünkü onun yaşadığı çağda değişim çok çok sınırlıydı. Bugün ise nesiller her on yılda neredeyse tamamen değişiyor.
Her çağda toplumların önünde büyük bir aşkla önderlik yapanlar gençlerdir. İslam’ın ilk mücahitleri de, onu ilk omuzlayanlar da Hz. Ali ve Hz. Zeyd gibi gençlerdi. İslam’ın ilk öğreticisi Mus’ab da gençti. Türk tarihinde de büyük hamleler yapanlar hep gençlerdi. İstanbul’un kapılarını açan büyük Sultan Fatih de gençti. Demek ki, gençlere iyi bir çizgi oluşturabilir, onlara bu yüce davanın heyecanını verebilirsek aralarından nice çağlar açacak büyük kahramanlar çıkabilir.
Tarlanızın başkası tarafından ekilmesine müsaade ederseniz kendi ürününüzü bekleyemezsiniz. Eğitim anlayışını kökten değiştirmemiz, gençlere bilgi yüklemek değil, onların ruhunu ateşleyecek anlayışı vermemiz, bunun için de kafa yormamız, bizim taşıdığımız fikirden heyecan duymamız gerekir. İslam’ı önce biz hakkıyla yaşayıp onlara onun heyecanını hissettirmek zorundayız.
Kaynak:www.habermemleket.com justify justify no-repeat;left top;; auto